Avrupa Yaptırım Koyamaz!

Bugün ülkeler başta dış ticaret olmak üzere; turizm, finans, iş gücü, suyu, havası, denizi gibi sınır ilişkileri ile etkileşime mecbur durumdadır. Hiçbir ilişki bir anda başlamadığı gibi bir anda da kesilmez.

Dış Ticaret

Türkiye ihracatta 200 milyar dolar; ithalatta 300, toplam dış ticaret hacminde de  500 milyar dolara varan bir ekonomik hacmi ile bölgesinde önemli bir ekonomidir. Bu ticaretin %50’sinden fazla bir kısmı Avrupa Birliği ülkeleri ile gerçekleşmektedir. Bugün  Türkiye’nin ihracatçı şirket sayısı 100 bine ulaşmak üzeredir. Bir o kadar da ithalatçı şirket bulunmaktadır.  Dolayısıyla ihracatta başta Almanya olmak üzere, İtalya ve İngiltere Türkiye’nin önemli ticari ortaklarındandır. Buraya kadar olan kısmı sadece mal ticareti açısındandır.

Turizm

İlişkilerin özellikle turizm kısmı da dikkat çekici durumdadır. Türkiye’nin 2019’daki 52 milyon gelen turistin ¾’ü Avrupa ülkelerinden gelmiştir. Türkiye bu hedefi kolaylıkla 75 milyon kişiye taşıyabilecek durumdadır. Bu durumda Avrupa’dan ülkemize gelen turistin 50 milyon kişiye ulaşması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Beş Yunanistan büyüklüğünde bir turisti ağırlayan Türkiye’nin elbette “sayısal olduğu kadar siyasal” ağırlığı da olacaktır.

Dış Borçlar

Türkiye özel sektör borçları itibariyle 250 milyar dolar bir yük altındadır. Bu rakamın %80’i Avrupa bankalarına olan borçlardır. Devlet borcu açısından olay değerlendirildiğinde 150 milyar dolarlık devletin borç yükü olduğu görülecektir. Burada da Avrupa Birliği ülkelerinin, Türkiye’den alacaklılar listesinde, ilk sıralarda olduğu görülecektir. Bu borçların ödenmesi konusunda sıkıntı yaşandığında, söz konusu yaptırımların etkisini tekrar sorgulamakta fayda görülecektir.    

Avrupa’daki Türk Şirketleri ve Türk Sermayesi

Uzun yıllardan beridir Avrupa ülkelerinde, KOBİ’ler arasında Türk kökenli vatandaşlarımızın  kurduğu işletmeler önemli başarılar sergilemektedir. Bu işletmelerin zaman zaman yılın KOBİ’si ya da çeşitli başarı faktörleriyle ödüllendirildiği görülmektedir. Bu işletmeler ticaret yaptığı kadar istihdam oluşturmakta ve bulundukları ülkelere ciddi katma değerler sağlamaktadır.

Şimdi olayların seyrini yeniden ele alalım.  Almanya Şansölyesi Merkel, giderayak bütün AB ülkelerinin Yunanistan'ı desteklemesin söylemiş. Avrupa ruhuna uygun, “ Antik Yunan” ekmeğini bolca yiyen Yunanistan’a da uygun bir açıklama. Bir de 1831’de Moro yarımadasında kurulan ilk Yunan devletine bir Alman prensin devlet başkanı olarak atandığı düşünüldüğünde hiç de şaşırtıcı olmayan bir açıklama. AB ülkeleri Yunanistan’a nasıl  destek olur bakalım. Almanya AB ülkelerine seslenirken,  acaba “ekonomik yaptırımları” mı kast etti? Yukarıdaki yaptığımız ekonomi ile ilgili uzunca girizgahtan kasttettiğimiz budur: AB yaptırım falan uygulayamaz, geçelim bunları!..

Öncelikle “oybirliği kuralı.”  AB’de bu karar oybirliğine muhtaçtır.  Oy birliği ile bu karar çıkmaz, ölü doğar. Üç sebepten olmaz: ilk olarak bu  ticari potansiyel çok büyük, ikinci olarak firma sayısı, istihdam ve finans olarak bileşenleri çok fazla. Son olarak devir o devir değil: “pandemi zamanı” ambargo mu sıktı? Bu durumun maliyeti AB’ye pahalıya patlar…

Başta belirttiğimiz ticari ortaklık konusuna gelince… 100 milyar dolarlık ihracat, 150 milyar dolarlık ithalat ekonomilerin dip yaptığı bu dönemde göze alınır bir durum değil. Amaç nedir, Türkiye’yi batırmak mı? İlber hocanın kulaklarını çınlatalım:  “Türkiye batarsa dünya taşar.”

Hiçbir kriz sadece o ülkede yaşanmaz. Türkiye’nin içine sokulmak istendiği durumda ekonomilerde “afat” yaşanır. Krizin yayılma ve bulaşma etkisi ile bütün çevre etkilenir. Tamam!...  Türkiye bundan zarar görür ama hatırı sayılır bir ekonomik faaliyet içinde olduğumuz Avrupa ülkeleri de bundan derin yaralar alır. Bu ekonomik savaş, göze alınacak bir durum olamaz. Bırakın ticaret yapmayı, borçların ödenmemesi bile ciddi finansal riskleri beraberinde getirir.

Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşları her seçim döneminde hatırlanmış dahi olsa.. önemli bir oy potansiyelidir. Avrupa’daki Türk kökenli işletmeler kadar; Türkiye’deki Avrupa kökenli işletmeler için de öngörülemeyen pek çok risk mevcuttur..

Mülteciler konusu başka bir tehdit. Türkiye her ne kadar serbest bıraktığını ifade etse de yine de belirli bir kontrol ve  filtre sistemi işletilmektedir. Dolayısıyla Avrupa ve Türkiye’nin kaderi “yaptırımlara ve  ambargolara dayalı değil işbirliklerine bağlı” olarak gelişmek zorundadır.

Bakmayın siz, Avrupa içinden birtakım cahillerin dile getirdiği “üst perdeli söylemlere!” Herkes seçim zamanı fazlasıyla “aslan”  kesilir.  Gerek AB ülkeleri gerekse Türkiye içinden, olan bitenin olduğu kadar, olacakların da farkında olan bir akl-ı selim mevcuttur.

Son olarak Yunanistan’dan alacaklarını tahsil etmekte güçlük çeken Alman bankalarının Yunanistan’ı koç başı olarak kullanıp; yeni elde edeceği varlıklar yöntemiyle alacaklarını garanti altına alma girişimini de göz ardı etmemek lazımdır. 11 milyonluk Yunanistan’ın neredeyse Türkye kadar borcu vardır ve bunu bu varlıkları ile ödeyebilmesi mümkün değildir. Deniz Yetki Alanları ve MEB ilanının arka yüzünde bu konular da bulunmaktadır.