Birinci Dünya Savaşı öncesi imparatorlukların sonu gelmişti. En iştah açıcı parça da şüphesiz Osmanlı İmparatorluğu’dur.
Bu arada kuzey doğuda güçlü bir Çarlık Rusya’sını kimse istememektedir. Unutulmamalıdır ki
İngiltere ve Fransa'nın eline sömürgecilikte kimse su dökemez. Bu yüzden en kısa, en bilindik yol tercih edilir: Osmanlı ile Rusları Savaştırmak…
Bunun için alttan alta süreç işletilir. Çünkü İngiltere ve Fransa, Rusya’nın Akdeniz Ticareti’ni ele geçirmesini engel olmak için Osmanlı Devleti’ni Ruslara karşı kışkırtmaktadır. Askeri olarak Rusları engelleyecek; ekonomik olarak İngilizlere bağlanacak bir Osmanlı, tercih sebebidir. Zaten Osmanlı’yı da sağmanın yolu, “borç sarmalına almak” olduğu bilinmektedirler. Nihayet bu kapan çalışır: Osmanlı Devleti savaş için gerekli parayı İngiltere’den sağlar ve Rusya ile savaşa girer. İngiltere’den sağlanan mali kaynak 3 milyon sterlindir.
1854 yılında Kırım Savaşı ile borçlanmaya başlayan İmparatorluk, 1875 yılında dış borçlarını ödeyemez ve moratoryum ilan edilir. Borçlar ancak 100 yıl sonra, 1954’te son kuruşuna dek ödenebilecektir.
Atatürk ve Rus Yardımı
Kurtuluş Savaşı’nın finansmanı dendiğinde Sovyetlerden gelen yardım dile getirilir, doğrudur. Bu yardımın verdiği cesaret içeride de bir Russeverlik damarı oluşturmuş, Rus modeli bir sistem uygulansın telkinleri artmıştır. Atatürk bunu, başta gündem yapmayarak, sonra da başkalarının değil; “kendimize has bir model uygulayacağız.” söylemiyle “red” etmiştir.
1854 Kırım Harbi ile başlayan ve 20 senede ödenemez hale gelen borçlanmanın bakiyesi Lozan görüşmelerini tıkadı. Heyet yurda döndü. Tekrar görüşmeler bşladı ve borçlar kabul edildi. İlk borçlanmanın üzerinden 100 yıl geçtikten sonra, 1954’te borçlar ödenebildi.
İzmir İktisat Kongresi de Lozan görüşmelerinin kesildiği bir dönemde gerçekleşmiştir. Bu yüzden bütün dünya ile birlikte piyasa yanlısı özel teşebbüs öncülüğünde bir kalkınma modeli benimsendi: 1923-1932 arası piyasa ekonomisi, 1933-1950 arasında ise devletin öncü olduğu ekonomi politikaları uygulandı. Hakikaten “kendimize has” bir kalkınma modeli oldu.
Kurtuluş Savaşı, yokluklarla kazanılmıştır. O dönemde ununu buğdayını Rusya’dan ve Amerika’dan; bezini ise sadece Amerika’dan temin eden bir ülkeyiz. 1908’den itibaren başlayan yoğun çatışma ve savaşlar ekonomiyi alt üst etmeye yetmiştir.
Manda ve Himaye Kabul Edilemez!
Mustafa Kemal’in en önemli duruşu, İngiliz ve ABD mandasını reddetmesiyle başlar. Bugün bu manda ve himaye kabul edilseydi; ne böyle bir orta gelir tuzağı ne de gelişme sorunu konuşuluyor olurdu. Gerek ekonomik, gerekse siyasi anlamda çektiğimiz bütün sıkıntıların sebebi gelip bağımsızlığımıza, hürriyet deyişimize, özgürlük taleplerimize dayanmaktadır.
Milli Çıkarlar
Milli menfeatler öncelenmeden millet varlığı ve devlet olmaktan söz edilemez. Cumhuriyet’in ilanı öncesinde 17 Şubat – 4 Mart 1923’te gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi’nin açılışında Mustafa Kemal’in, “Hayat demek ekonomi demektir. Çünkü; Millet yoksul kaldıkça hiçbir şey yapamaz” ifadesi mücadelenin yönünü belirtmektedir.
Aşar’ın kaldırılması ve ardından aynı yıl köylüye 20 yıl vadeyle toprak dağıtılması, bu bakımdan önemlidir.
1923-1930 arasında özel sektörü teşvik için, “Teşvik-i Sanayi Kanunu” yeniden düzenledi. Özellikle tekstil ve şeker gibi halkın ihtiyaçlarını karşılayacak yatırımların yapılması bu dönemin ürünüdür. Yine bu dönemde demiryolları da faaliyete geçirilmiştir.
Kuruluş yıllarının heyecan ve yokluklarla var edilen ekonomisi Türkiye’yi 1980’lere kadar taşımıştır. Bundan sonrası için yeni ve daha güçlü hamlelere ihtiyaç bulunmaktadır.
Ülkemizi o günlerden bugünlere taşıyan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını ve cümle kahramanları rahmet ve şükranla anıyoruz.