Başkasının parası ile refahın da bir sonu vardır. Bu yüzden ekonomiler kendi milli tasarrufları ve kendi öz kaynakları ile kalkınmayı öğrenmeye mecburdur. Yıllardan beri süregelen “yüksek faiz- düşük kur” modelinden vazgeçilmiş; faizi indiren kuru yükselten bir model benimsenmiştir.
Bu durumda ekonominin iki tercihi vardır: Ya yüksek kura razı olup faizi düşürmek, ya da faizi yükseltip, düşük kur - yüksek ithalat üzerinden cari açık ve borç sarmalına girmek. Türkiye bu defa üretim ve ihracata dayalı bir modeli tercih etti. Bunu da son 10 yılın ekonomik bağımsızlık modeli olarak sundu.
Burada kendi teknolojisini üreten, kendi altyapı ve üst yapı ihtiyaçlarını karşılamak bir zorunluluktur. Kendi mühendislerinin becerisi ve tasarımlarıyla üretilen mallar, çeşitlenen hammadde, ara mamüller kendi kaynaklarıyla karşılayan bir ülke olmak söz konusudur. Bunun dışında her şey bağımlılık oluşturacak ve en kritik noktada tıkanmak kaçınılmaz hale gelecektir.
Bu nedenle, “Çayırın taşı bayırın kuşu.” Her zaman geçerli değildir. Uluslararası ekonomik sistemden yüklü miktarda 'yabancı kaynak' kullanarak; yani 'sıcak para' olarak tanımlanan portföy yatırımlarının da bir sonu vardır. Dış borçlanmaya dayalı bir finansman modeli yerine öz kaynaklara, kendi yerli ve milli finansman kaynaklarına dayalı bir ülke olmak gerekmektedir. Bu da 'tasarruf fazlası' veren bir ekonomi olmakla mümkündür.
Şimdi Türkiye’de ekonomi değerlendirmeleri borsa – kur ve faiz sarmalından çıkarmanın yolu tasarruflardır. Herşeyin yolunda olduğu bir ekonomi işleyişinde bu göstergelerden önce kişilerdeki gibi kendini, “iyi hissetme” ya da “kötü hissetme” hali ekonomide de görülecektir. Buna sektörlerden gelen haberler, üretim ve istihdamın yapısı, ihracatın niteliği ya da ithal bağımlılık seviyeleri ayrı ayrı ele alındığı ve eklendiği takdirde, Türkiye açısından doğru bir teşhis ve tanımlama ortaya konulmuş olacaktır.
Özellikle politika uygulayıcıların tercihlerini analiz eden akademik çevrelerin ürettiği rapor ve literatürdeki çalışmalar, bu politikalara yön vermede önemlidir. Türkiye’de nerede ise Türk iktisatçıdan daha fazla yabancı iktisatçı adını sayabilen kesimler, ortaya çıkmıştır. Burada bir miktar kabahati, geri geri durma konusunda meslektaşlarımız ve üniversitelere yüklemek doğrudur.
Yeni yaklaşımın ihracat anlayışı 2019'dan bu yana hızlanmış olan ciddi hamleler ile, Türkiye'nin 'dış ticaret fazlası' veren bir ekonomiye tam anlamıyla yoğunlaşmış olması tarihi önemde. İhracatta kırdığımız yeni Cumhuriyet rekoruyla, 225,4 milyar dolarla bitirdiğimiz 2021 sonrası, 2022 için 250 milyar dolar hedefi, Türkiye'nin yerli ve milli emtia ve enerji kaynakları hamlesiyle birlikte bizi 'dış ticaret fazlası' veren bir ekonomiye adım adım yaklaştırdıkça, Türkiye 'pozitif tasarruf'a dayalı kalkınma hamlesini de yeniden hızlandırmış olacaktır. Çıkışımız tasarruf ve yatırım eksenli ihracattan geçecektir.. Yükselen dolar kurunun açtığı yaraları da kapatmanın yolu, döviz ihtiyacını azaltmaktan geçecektir.