Ülkemizde iki ördek ile bir tavşanın arkadaş olmasını masalsı bir dille kaleme almayı çocuk edebiyatı zanneden ve meseleyi basite indirgeyen bir yaklaşım var.
Hatta daha bile gerçekçi olmak gerekirse, kalemini çocuk edebiyatına yöneltenleri, ciddi eserler, romanlar yazmak için yetersiz bulan ve çocuklara yazmanın, bu kişileri zamanla geliştireceğini, kalemlerini besleyeceğini, gelecekte özellikle de yetişkin romanlarında söz sahibi yapacağını düşünen ön yargılı bir yayıncılık anlayışı mevcut.
Öncelikle şunu belirtmek isterim: yazmanın ve okumanın ilgi alanlarına göre türü, konusu bakımından sahip olduğu niteliği, boyutu ne olursa olsun, insanı geliştireceği, bu gelişimin kişinin kalemine ve söylemlerine yansıyacağı kesindir.
Ancak, sanıldığı gibi çocuk edebiyatı alanı, yazarın kendisini geliştirmesi için bir okul ya da fırsat değildir, olmamalıdır.
Şayet eser oluşturmada ister teknik açıdan, ister ifade açısından, ister kurgu açısından ciddi yetersizlikler yaşıyorsa kişi, bu eksikliklerini çocuklara yazmaktan uzak durarak tamamlamak zorundadır. Bilakis çocuk edebiyatçıları ciddi eserler yazabilen, ya da yazma potansiyeli yüksek insanlar olmalıdır. Bunun nedeni ise, algılarını ve okuma becerilerini tam olarak kestiremediğimiz çocukların, aslında ilgi duydukları her şeye karşın sanılandan daha duyarlı ve meraklı olduklarıdır. Bu bakımdan geleceğin iyi okur ve aydın kitlesini oluşturmak adına, çocuklara edebiyatın özenli örneklerini sunmak gibi ciddi bir toplumsal görevimiz bulunmaktadır. Kendinizi bir an için çocuk edebiyatı yazarı olarak hayal edin ve işe nereden başlayacağınızı düşünün. Bu şüphesiz ki sizi zorlayacaktır.
Çocuklar için bir öykü kitabı yazmaya soyunduğunuzda işin hiç de kolay olmadığını, hayal gücünüzün, drama yazarken ki, ya da gerçek olayları roman döngüsü içinde anlatırken ki kadar hızlı işlemediğini göreceksiniz. Yaptığınız kurguda illa ki, psikolojilerini ve düşsel dünyalarını, zekâlarını olumlu yönde beslemeniz lazım geldiğini de unutmamak gerek. Ve tüm bunları yaparken; oluşturduğunuz akıl dışı fantastik kurgularla, mitolojik figürlerle, kahramanlarla, gerçek hayatın içindeki felsefi uyumu yakalayabiliyor olmalısınız.
Anlattıklarınızın masalsılığı, ilginçliği, zevkli olması yanında, toplumsal da bir değeri olmalı. Çocukları iyi bir amaca yönlendirebilmeli. Sorgulama ve sorduğu sorulara cevap bulma arayışlarını desteklemeli. İnsani duygularını korumalı ve o duyguları her an kullanmaya hazır halde diri tutmalı.
Yani sanıldığı gibi iki ördek ile bir tavşanın arkadaş olması, çocukların öyle ya da böyle zamanlarını doldurmalarını sağlayan bir araç değildir çocuk edebiyatı.
Mesela; eğitimci yazar, Muzaffer İzgü'nün, meslek hayatında karşılaştığı çocukları gözlemleyip bu çocukların öne çıkan özelliklerini harmanlaması, akıllarda ve yüreklerde yer edecek kahramanlar yaratıp, o kahramanları okuyan çocukların kendilerini olayın içinde hayal etmesini sağlama gücüdür çocuk edebiyatı.
İzgü’nün “Ökkeş” adlı kahramanını mercek altına yatırdığımızda onun; her çocuk kadar okuldan şikayetçi, etrafındakilerin sabrını zorlayacak kadar yaramaz, aptalca şeyler yapmayı göze alabilecek kadar cesur, bazen geç anlayan, bazen pratik düşünebilen, patavatsız, kurnaz, meraklı, bilgili ama bir o kadar da tecrübesiz, yani her çocuğun doğasında bulunan duygu ve özellikleri yansıttığını görürüz.
İzgü’nün çocuk edebiyatına kazandırdığı kitaplardan haberi olanlar,okuyanlar, inceleyenler, onun her kahramanını temelleri sağlam, iyi öykülemelerin içinde var ettiğini ve eğlenceli diliyle, çocukları insan ruhu ve hayatın işleyişi hakkında bilinçlendirdiğini kolaylıkla hissedebilirler.
Ya da Vasconcelos'un “Şeker Portakalı”
Ki bu kitap, hem çocuk edebiyatı, hem de bu sınıfın üstünde bir kitaptır. 7’den 70’e evrensel bir okur kitlesine sahiptir. Kahramanı Zeze, her çocuğun düşlerine kolaylıkla girebilir. Hakiki acıların insanların vücudunda açılanlar değil, yüreğinde açılanlar olduğunu küçücük yaşında anlamak zorunda kalan Zeze karakteri, kendisini okuyan çocuklara öyle şeyler sorgulatır ki, bu sürecin sonunda hepsi için büyümenin ve değişim gerçeğinin kapısını aralar.
Başka bir kitabın ismini daha anmadan geçemeyeceğim çocuk edebiyatının seçkin örnekleri söz konusu olduğunda.
O da; Amerikalı gazeteci ve romancı Jack London'ın “Beyaz Diş” adlı eseridir.
Hayatın, hayvanlar için de, insanlar kadar zorlu olduğunu, bir hayvanın da, bir insan kadar zeki, erdemli ve asil bir karaktere sahip olabileceğini anlatır “Beyaz Diş”
Dostluğun her türden canlıyla kurulabileceğine işaret eder. Sadakatin, dikkatli olmanın ve istikrarın mutluluğa açılan pencereler olduğunu imgeler. Çocuk edebiyatında bana göre dikkat edilmesi gereken en önemli husus; karakterlerin, kurgulanan maceraların, anlatılan mekanların, diyalogların, çocuktan alınan zamanın içini sosyolojik, psikolojik ve felsefi olarak eğlenceli olduğu kadar dramatik yönden de nitelikli olarak doldurması gerektiğidir.
Yukarıda bahsettiğim birkaç örnek (elbette ki sayıları çoğaltılabilir) çocuk edebiyatının aslında ne kadar zorlu bir alan olduğunu anlamamız için yeterlidir fakat ülkemizde bakir sayılabilecek bir edebiyat dalı olması sebebiyle birçok kişinin çocuk edebiyatçısı olma isteği de artmıştır.
Diğer yandan, yine ülkemizdeki çocuk öyküleri ve roman çeşitliliğine bakarsak tarih temalı yeterince kitabın yazılmadığını, ya da kronolojik olarak ciddiyetle ele alınmış bir tarihi dönemin ve karakterin edebiyat diliyle çocuklara aktarılmadığını görürüz.
Bunun başlıca nedeni de büyük ihtimalle tarihi kitaplar yazmanın hayal gücünden çok, ciddi ve doğru bir arşiv taraması gerektirdiği içindir.
Sonuç olarak kolaycılığı seçerek kalemine sarılan hiç kimse, çocuk ve gençlik kitapları yazmaya soyunmamalı.
Çünkü yetişkinler ellerine aldıkları bir kitap beklentilerine cevap vermediyse, imlâ yönünden, cümleleri bakımından seviyesi düşükse, o kitabı reddetme tercihini kullabilirler ama çocuklar büyük çoğunlukla öyle değildirler. Üstelik ebeveynleri olarak onlara neyi okuttuğumuzu bazen bizler bile ayrımsayamıyoruz. Bu sebepledir ki, çocuk edebiyatçıları, ellerinin çok değerli bir cevhere; çocuk ruhuna uzandığının bilincinde olan insanlar olmalıdırlar.
Zira sayıları az da olsa, toplumsal yapıyı zorlayan, zihin bulandıran, saçmalamanın bile ötesine geçen art niyetli, şiddet ve cinsel içerikli, bir takım karanlık güçlere hizmet eden güdümlü çocuk kitaplarının yazıldığını, hatta bazılarının (sehven olduğunu umuyorum) Milli Eğitim Bakanlınca onaylandığını da gördü bu ülke. Bu kitapları yazanlara genel manasıyla edebiyatçı demek mümkün olmadığı gibi yazdıklarını da çocuk edebiyatına ilişkin eserler olarak tasavvur etmek olanaksız elbette…
Bu bakımdan, her çocuk kitabının mizampaja sunulmadan önce, himayesi altına girdiği yayınevince, psikologlar tarafından çocuk tabiatına uygun olup olmadığı kesinlikle rapor edilmelidir.
Her şeyin en iyisini hak eden güzel ülkemin ve dünyanın tüm çocuklarına sonsuz sevgi ve saygılarımla.