MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından CHP'nin başlattığı eylemlere tepki gösterdi. Bahçeli, "CHP, tam da bu ortamda demokrasi çerçevesini ve siyasi ahlak ilkelerini zorlayan bir tutuma girerek, toplumda telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilecek bir yanlışlığın içindedir" dedi.

TÜRKGÜN gazetesine açıklamalarda bulunan Bahçeli, CHP’nin çatışmayı körükleyen ve milli iradeyi yok sayan bir politika izlediğini söyledi.

"CHP SİYASETİ YALAN VE İFTİRAYA DAYALI"
Bahçeli, "Muhalefetin bilimsellikten ve gerçeklikten uzak, yalnızca popülist söylemlere dayanan politik yaklaşımları, siyaset kurumunun güvenilirliğini sorgulanır hale getirmektedir. Nitekim bugünkü CHP siyaseti ahlaki ilkelerden ve samimiyetten uzak, yalan ve iftiraya dayalıdır. Kendi kuruluş değerleriyle barışık olmayan Atatürk’ün aziz mirasına ihanet içerisindeki CHP, başkalarına da doğru ve dürüst olamamaktadır. Oysa siyaset, bireysel veya partisel çıkarlar uğruna değerleri istismar etmek yerine, samimiyetle toplumun tüm kesimlerini kucaklayan, evrensel ahlak ve bilimsel gerçekliği merkeze alan bir anlayışı benimsemelidir. Ancak bu şekilde demokrasi, hukuk ve toplumsal barış gerçek anlamını bulabilecektir" dedi.

ŞİDDET VE ÇATIŞMA ÇÖZÜM DEĞİL
MHP lideri, gösterilere tepki göstererek, "Çeşitli dinamiklerin devreye sokulmasıyla ülkemizde yaratılacak gerilim, kutuplaşma ve hatta çatışma iklimi, telafisi imkansız olayların meydana gelmesine sebep olabilecektir. Şiddet ve çatışma kuşkusuz kalıcı çözümler üretmekten uzaktır. Siyasetin sağlıklı çözümler üretme fonksiyonundan uzaklaşan Cumhuriyet Halk Partisi, belli ki iktidarı, tarihin çöplüğündeki kirli sayfaları yeniden açarak elde etmeye yönelmiştir. Oysa demokrasiyi ve Atatürk’ü araçsallaştırma peşinde olanların, milli iradeye ve seçilmişlere saygı göstermenin demokrasinin ve toplumsal huzurun güvencesi olduğunu iyi bilmeleri gerekmektedir" ifadelerini kullandı.

Bahçeli şunları söyledi:

CHP, SİYASİ AHLAK İLKELERİNİ ZORLAYAN TUTUMA GİRDİ
Etrafımızdaki ateş çemberi dikkate alındığında, milletimize yönelik tarihi husumetler hatırlandığında ve güncel risk ve tehditler dikkate alındığında milli birlik ve beraberliğin hayati önem taşıdığı açıktır. Ancak CHP, tam da bu ortamda demokrasi çerçevesini ve siyasi ahlak ilkelerini zorlayan bir tutuma girerek, toplumda telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilecek bir yanlışlığın içindedir.

Hatırlanacağı gibi Cumhuriyet tarihinin çeşitli dönemlerinde yapay kutuplaşmalar toplumsal yarılmalara, millî birlik ve beraberliğin örselenmesine sebep olmuştur.

Her kritik aşamada, Türkiye’nin sıçrama yapacağı her durumda tedavüle sokulmaya çalışılan “alevi-suni, Türk-Kürt, laik-antilaik, asker-sivil, devlet-millet, demokrasi-cumhuriyet, yoksul-zengin, işçi-işveren” gibi konular ayrışmanın, cepheleşmenin ve toplumsal kargaşa yaratmanın araçları olarak kullanılmaya çalışılmıştır.

TOPLUMSAL İSYANA TEŞVİK
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra da bunların arasına “tek adam rejimi” yalanı eklenmiştir. Cepheleşmeye dönüştürülmeye çalışılan bu alanlar üzerinden özellikle bazı televizyon kanallarında toplumsal isyana teşvik, ülkede kaos ve kargaşa çıkarmak için aleni çağrı yapılmaktalar.

Seçilmiş olmak suç işleme özgürlüğü kazandırıyor gibi davranılmaktadır. Kimi zaman sığınmacıları, emeklileri, işçi ve memurları istismar eden, kimi zaman karıştıkları yolsuzluk ve usulsüzlüklere yapılan müdahaleleri bahane eden, kimi zaman da ülkemizin demokratik yönetim sistemini karalayan, bilimsel ve hukuki gerçekliği bulunmayan yalanlarla toplumda karşıtlık oluşturmaya çalışılmaktadır.

Topluma kin ve nefret saçan, müzmin Cumhur İttifakı hasımları, ümitsiz vaka siyasetçiler her türlü yalanla “Cumhur İttifakı gitsin, ülke yanarsa yansın” anlayışıyla demokrasi dışı arayışlara zemin oluşturma niyetlerini malum televizyon kanallarında açık etmektedirler.

SOKAKLAR ÇARE DEĞİLDİR
Sahibinin sesi bu siyaset ve medya çürümüşleri toplumsal isyanın Cumhuriyet Halk Partisine üye vatandaşlarımızın öncülüğünde başlaması gerektiğini de söylemektedirler. Oysa Türkiye’de sokak olayları yaşandı ve geçmişin acı tecrübeleri de henüz unutulmadı. Yaşanan sokak olaylarının sosyal maliyeti hem devrimciler hem de ülkücüler açısından çok yüksek oldu. Bunların sonucunda Türkiye’ye ödetilen ekonomik, sosyal ve siyasi bedel milletimizin hafıza kayıtlarındadır.O sebeple sokaklar çare değildir.

Şayet sokağa davet edilenlerin karşısına 15 Temmuz’da olduğu gibi başkaları dikilirse kaçınılmaz çatışma nasıl önlenecek, olayların önüne nasıl geçilecektir? Sokak çağrısı yapan provokatörler acaba o vakit ortada bulunacaklar mı yoksa çoktan ülkeyi terk etmiş mi olacaklar. Bunlar, aynı zamanda da Türkiye’de tek adam rejimi olduğuyla yatıp kalkanlardır.

Rejim değişti yalanını söylemeye devam edenlerdir. Demokratik seçimleri, milli iradeyi yok sayanlardır. Milletin desteğini almaya çalışmak yerine sokaklardan hareketle anti demokratik süreçlerden medet umanlardır.

TEK ADAM OLAN YERDE SEÇİM OLMAZ
Bu amaçla her türlü tahrik, istismar ve yalandan çekinmeyenlerdir. Hatırlatmak isterim! Tek adam olan yerde seçim olmaz. Demokrasiden eser bulunmaz. Milletin yüzde 52’sinin oyunu alarak seçilen Cumhurbaşkanı, tek adam olarak ifade edilemez.

Türkiye 9 yıl önce 4,5G ile tanıştı: 87,5 milyon abone! Türkiye 9 yıl önce 4,5G ile tanıştı: 87,5 milyon abone!

CHP’nin seçim başarısızlığını gizlemek için hükumet sistemini günah keçisi ilan etmekten vaz geçmeyenler tek adam iftirasını hangi hukuka, hangi bilimsel esasa ve hangi vicdana dayandırmaktadır?

ESAS OLAN HUKUKA BAĞLILIKTIR
Türkiye, çok şükür darbe ve muhtıralarla, istikrarsızlık, kaos ve kargaşalarla anılan parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle kurtulmuş, ayağındaki prangaları söküp atmıştır.Demokrasisi güçlenmiş, temsil adaleti artmış, daha etkin bir yönetim kabiliyeti kazanmıştır. Türkiye’de isteyen herkes siyasi parti kurma hak ve özgürlüğüne sahiptir.

Halihazırda 176 siyasi partinin kurulmuş olması ve bağımsızlar hariç 16 siyasi partinin TBMM’de temsil edilmesi Türkiye’nin çok sesli bir demokratik düzene sahip olduğunun en somut göstergesi değil de nedir?

Bu siyasi partilerin program ve politikalarını, ilkelerini, topluma vadettikleri ne varsa rahatça her platformda ortaya koyabilmeleri de mümkündür. Esas olan siyaset yapma hakkını kullanırken demokrasiye ve hukuka bağlılıktır.

Toplumsal kaynaşmayı, milli birlik ve bütünleşmeyi esas almaktır. Buna uygun program ve politikalar ile yol ve yöntemleri ortaya koyabilmektir. Kavgayı ve cepheleşmeyi teşvik etmek, barış ve huzur ortamını yok etmek için toplumu isyana çağırmak değildir.

SOKAK ÇAĞRISI, NASIL BİR ŞUURSUZLUKTUR
Hal böyle iken demokratik düzende, katılımcılıkla topluma faydalı çözümler üretilmesi gerekirken, insanları cephelere ayırarak sokak çağrısı yapmak nasıl bir şuursuzluk ve sorumsuzluktur?

Sokakların karşıtlık ekseninde karıştığı bir ortamda sokak çağrısı yapan televizyonlar hedef alınırsa kışkırtıcılar bunun altından nasıl kalkacaklardır? Hem siyasetçiler hem de medya sahipleri akıllarını başlarına almalı, ateşle oynamaktan vaz geçmeli, sorumluluk içinde ve aklıselimle hareket etmelidir.

Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar olamadığı, iktidarı sandıkta kazanamadığı her dönemde anti-demokratik yöntemlere başvurmaktan, kardeşliği hedef almaktan, milli birliği yaralamaktan geri durmadığı siyasi tarihimizin gerçeğidir.

TOPLUMSAL BÜTÜNLÜĞE ALENEN KARŞILAR
Cumhuriyet Halk Partisinin takip ettiği siyaset bugün de Türk Milletinin egemenlik ve tarihsel haklarıyla temelden ve bütünüyle çatışan bir siyasete dönüşmüştür.

Bu yönüyle Cumhuriyet Halk Partisi vatana ve millete, toplumsal bütünlüğe alenen karşı tavırdadır. Esasen Atatürk’ün vefatından sonra kurulan Cumhuriyet Halk Partisi hükümetleri dönemlerinde de Türkiye’nin hayrına önemli bir hizmet ve eser maalesef ki ortaya konulamamıştır. Dahası, Atatürk’ün 15 yılda inşa ettiği yapıları yok etmek isteyen CHP, bu haliyle Atatürk’ün kemiklerini sızlatmıştır.

İTİRAZ ETMEDİKLERİ BÜYÜK PROJE NEREDEYSE YOK
Cumhuriyet Halk Partisi muhalefette kaldığı dönemlerde de Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına öncülük eden büyük projelere karşı çıkışlarıyla hafızalara kazınmıştır. İtiraz etmedikleri büyük proje neredeyse yoktur.

CHP sözcüleri, AK Parti hükümeti dünyanın en doğru işini yapsa bile yanında olmayacaklarını açıkça söylemişlerdir. Milletin hayrına olacak her işe karşı çıkan CHP, “Suriye’de ne işimiz var” “Libya’da ne işimiz var” diyerek katil Esad’ın ve Hafter’in yanında saf tutmaktan bile çekinmemiştir.

Biden’dan demokrasi ve iktidar dilenerek milli iradeyi yok saymış, emperyalist güçlerden medet umarak Atatürk’ün “tam bağımsız Türkiye” ülküsünün aksini yapmış, dahili ve harici bedhahların sözcüsü ve savunucusu olmaktan utanmamıştır.

Türkiye’yi dışarıya şikayet etmiş, yabancı ülkelerden yardım istemiştir. CHP zihniyeti, Türk milleti’nin değerlerini, inançlarını, kültürünü tartışma konusu haline getirmiştir. Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişi “boykot da bir, işgal de bir” anlayışıdır.

BOYKOT HAK, İŞGAL SUÇTUR
Bunu dillendiren CHP genel başkanının açıklamasından sonra ülkemizde nelerin yaşandığı, nasıl bir felaket tablosunun ortaya çıktığı ve Türkiye’nin sürüklendiği kardeş kavgası milletimizin hafızasındadır. Boykot bir hak, işgal ise suçtur.

Bugünkü CHP yönetimi sokak çağrısı yaparken acaba hala bu düşüncede midir? Demokrasi dışı arayışlara davetiye çıkarıp darbe beklentisi içine mi girmiştir? Yoksa, Gezi eylemlerinde ve 15 Temmuz’da yapamadıklarını şimdi yapabileceklerini mi sanmaktadır?

Şayet bu düşüncede iseler geçmişin tecrübe edilen karanlık dönemlerine özlem duyanlar, bunun ağır bedelini de ödemeye hazır olmalıdır. Zira demokrasiye şaşı bakan kim varsa karşımızdadır. Bizim demokrasiye, mevcut hükumet sistemine ve büyük başarılara imza atan hükümetimize, “Türk ve Türkiye Yüzyılı” hedeflerine bir bir ulaşacağımıza inancımız tamdır."

‘LİDER ÜLKE’ ÜLKÜMÜZ GERÇEKLEŞECEK
Türkiye geriye sarmayacak, milletimiz aynı tuzağa bir daha çekilemeyecektir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle lider ülke ülkümüz gerçekleşecektir. Etrafımızdaki kaotik ortama rağmen Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarı yakalayarak huzur ve refahını günden güne artıran, demokrasisini güçlendiren gıpta edilen bir ülkedir.

Parlamentosunu 14 Mayıs 2023 tarihinde, Cumhurbaşkanını 28 Mayıs 2023 tarihinde, mahalli idare organlarını da 31 Mart 2024 tarihinde seçmiş, milli irade hükmünü yakın zamanda vermiştir. Türkiye’de demokratik süreç bütünüyle işlemektedir.

Hal böyle iken CHP ve yandaşlarının, medyadaki destekçilerinin demokrasi ve hukuk tanımaz tavırlarla ortalığa dökülmesinin anlamı nedir? Tüm siyasi partiler gibi CHP’nin de millete yönelik projelerle seçim kazanmak için çalışmak yerine kullandığı anti demokratik dil ve eylemleri kabul görmeyecek, buna yeltenenlere millet bedelini ödetecektir.

SİYASAL ALANDA DA UZLAŞMA ŞART
Milliyetçi Hareket Partisi, toplumsal dayanışma ve uzlaşma kültürünün geliştirilmesine büyük önem vermektedir.

Temel millî ve insanî değerler ile millî ülküler ve hedefler konusunda sağlanacak bir toplumsal uzlaşma, Türkiye’nin hayatî meselelerde görüş birliği içinde olmasını mümkün kılacak ve geleceğe dönük plân ve programların işbirliği içinde uygulamaya konulmasını kolaylaştıracaktır. Ancak, uzlaşma kültürünün gelişmesi ve toplumsal destek bulması için siyasî alanda da uzlaşmanın tesis edilmesi gerekmektedir.

Türkiye’de ilk çok partili seçimlerin yapıldığı 21 Temmuz 1946 tarihinden 9 Temmuz 2018 tarihine kadar geçen yaklaşık 72 yılda 51 hükûmet görev yapmış, parlamenter hükûmet sisteminin uygulandığı bu dönemde hükûmetlerin ortalama ömrü bir yıl beş ay düzeyinde olmuştur. Bu denli kısa ömürlü hükûmetlerin yanı sıra, koalisyon ve hükûmet kurma çalışmaları, güvenoyu alma süreci ve Mecliste yapılan Cumhurbaşkanı seçimlerinde yaşanan krizler, önemli zaman kayıplarına ve istikrarsızlıklara neden olmuştur. Siyasal istikrarsızlıklar, Türkiye’yi ekonomik ve sosyal yönden olumsuz etkilemiş, hatta demokrasi dışı müdahalelere zemin hazırlamıştır.

MİLLİ BİRLİK VE DAYANIŞMA EVRESİ
Türkiye, darbelerin ceremesini çok çekmiş, acı ve ağır faturalarına katlanmak durumunda kalmıştır. Demokrasi dışı müdahaleler, her defasında yıkım getirmiş, Türkiye’yi hedeflerinden uzaklaştırmış, on yıllarımızı kaybettirmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, Cumhuriyet tarihimizin üçüncü ve ilelebet var olmasını temenni ettiğimiz millî birlik ve dayanışma evresidir.

Güçlü devlet, güçlü yönetim, demokratik istikrar gayeleri yeni sistemin ana omurgasıdır. Yasama, yürütme ve yargı organlarının kendi içinde daha güçlü, daha bağımsız, denge ve denetleme mekanizmalarının etkin çalıştığı bir yapıya kavuşması bu sistemin taşıyıcı kolonlarıdır.Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, Türkiye’nin önünü açmıştır.

ARIZALI YAPILAR TASFİYE EDİLDİ
Millî güvenliğimizle ilgili hızlı ve etkin kararların alınmasını kolaylaştırmış, devlette çift başlılığa neşter vurmuş, yönetimde istikrar ve temsilde adalet anlayışının hâkim kılınmasında önemli bir başarı sergilemiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, Türk milletinin tarihî misyonuna, devlet geleneğine uygun bir yönetim modelidir.

Türkiye’de parlamenter sistemin uygulandığı dönemde demokratik süreçlere ve seçilmiş iktidarın yönetme yetkisine vesayetçi odakların ortak olma çabaları sonucu aksak ve arızalı yapıların doğmasına yol açılmıştır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle bu yapılar bir bir tasfiye edilmiş, edilmeye devam edilmektedir. Bize göre Türkiye’nin demokratik siyasî tecrübesi, yaşanan onca acı olaydan ders çıkarılmasını gerektiren bir zenginliktedir.

TEHDİTLERİN, NASIL BEKA MESELESİNE DÖNÜŞTÜĞÜNÜ BİLİYORUZ
Milliyetçi Hareket Partisi; 1960 ve 1970’lerin şartlarını hatırlatan, kaos ve kargaşa senaryolarını, radikalleşme eğilimlerini, Türk tarihinin birçok evresinde Türk devletine ve milletine yönelik tehditlerin nasıl beka meselesine dönüştüğünü bilmektedir.

Partimiz, üniversitelerden başlatılan adımların nasıl romantik gerillacılığa ve ardından bir tedhiş hareketine dönüştüğünü, etnik ayrılıkçılığın hangi dış kaynaklı ideolojinin kundağında ve nasıl bir zeminde geliştiğini, hangi değerlerimiz kaşınarak ülkedeki kaos ve kargaşa ikliminin yaratıldığı bilgisine de sahiptir.

Milliyetçi Hareket Partisi; tarihimizin en büyük ihanetlerinden olan 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminin öncesinde FETÖ’nün devleti ele geçirme hedefini nasıl herkesten önce fark etmiş ve uyarılarda bulunmuş ise aynı öngörüyle sokak çağrılarının doğuracağı sonuçları da bilerek CHP’yi bir kez daha uyarmaktadır. Çünkü MHP’nin siyaset sahnesinde var olmasının yegâne anlamı, Türk devletinin ve Türk milletinin bekasını, huzur ve refahını temin etmektir.

İKAZEN HATIRLATIYORUM
Birçok uyarısı zaman içinde doğrulanmış, haklılığı defalarca teyit edilmiş olan Partimizin söylediklerinin bir erken uyarı olarak değerlendirilmesi gerektiğini ikazen hatırlatıyorum.

Her uyarısında haklı çıkan Partimiz, CHP’nin sorumsuz tutumunun yol açacağı sonuçlarla bir kez daha haklı çıkmayı asla arzu etmemektedir. Tarihimizin çeşitli dönemlerinde yapay kutuplaşmalar toplumsal yarılmalara, milli birliğin örselenmesine sebep olmuştur.

Oysa milli birliğin güçlendirilmesi, milli bekanın teminindeki en etkili unsurdur. Milli birliğin ve toplumsal alanda sağlanabilecek bir mutabakat zemininin olmazsa olmazlarından birisi de siyasetteki uzlaşma dinamiklerinin güçlendirilmesi, toplumsal hayata yön veren siyaset kurumunun istikrarlı yapılar halinde tutulabilmesidir.

“ÖNCE ÜLKEM VE MİLLETİM, SONRA PARTİM VE BEN”
Sosyal alandaki bütünleşme, siyasetteki uzlaşma dinamiklerinin güçlendirilmesiyle yakından ilişkilidir. Siyaset alanında sürdürülebilir çözümler üretilmesi gereken temel sorun ise siyaset kurumunun ve siyasi partiler rejiminin istikrarlı, köklü ve kalıcı yapılara dönüştürülme ihtiyacıdır.

Bugün 170’den fazla siyasi partinin olması siyaset alanının genişlemesi anlamına gelse de bir yandan da siyasette cılız ve istikrarsız yapıların oluşmasına ve toplumsal bölünmüşlüğe de işaret etmektedir. Böyle bir yapı siyasetteki sağlıksız oluşumların, istikrarı bozucu unsurların, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin etkin yapısına uygun olmayan kırılganlıkları ortaya çıkarmaktadır.

Sorumlu siyaset anlayışının bir gereği olarak “önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” şiarı ile siyaset yapan Partimiz, zorlu dönemlerin aşılmasında, egemenlik haklarımıza sahip çıkılmasında, milli birliğimizi muhafazada ve demokrasinin önünün açılmasında her zaman tarihî bir görev üstlenmiş, önemli bir fonksiyon ifa etmiştir.

Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi şerefli mücadelesini, ülkemizi ve milletimizi güvenli bir geleceğe taşımaya yeminli bir kararlılıkla yürütmektedir. Partimiz şartlar ne olursa olsun Türkiye’nin millî varlığına ve tarihî misyonuna sahip çıkmıştır, çıkmaya devam edecektir.

“HER ŞEYDEN ÖNCE TÜRKİYE”
Milliyetçi Hareket Partisi, “çatışmacı değil uzlaşmacı, ayrıştırıcı değil bütünleştirici, kavgacı değil barışçı, ötekileştirici değil kucaklayıcı, bölen değil birleştiren, kaostan değil huzurdan beslenen, sorumluluk için gayret gösteren, Türkiye’yi ve Türk milletini geleceğe birlikte taşıma iradesini” ortaya koyan bir siyasî partidir.

Bu anlayış, Türk milletinin tarih ve kültür potasında erittiği değerler bütününü esas alan “kapsayıcı, kucaklayıcı ve uzlaşmacı” tavrımızın yansımasıdır. O sebeple tüm vatandaşlarımızı “Her şeyden önce Türkiye” ve “Herkes eşittir Türkiye” anlayışı ile “millî birlik ve kardeşlikte buluşmaya, Türkiye’nin kutlu geleceğini hep birlikte inşa etmeye” çağırmaktadır.

Milli birliğin tesisine hayati önem atfeden Partimiz, program ve politikalarında toplumsal uzlaşma alan ve dinamiklerini ortaya koymakta, bunu hayata geçirmek için gayret göstermektedir.Toplum kesimleri arasında siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda sağlanabilecek asgari uzlaşmanın toplumda geniş tabanlı bir uzlaşmayı tesis edebileceğine inanmaktadır.

Etnik kökeni, dini inancı, cinsiyeti, mezhebi, siyasi ve ideolojik aidiyetine bakılmaksızın devletimizin kuruluş esaslarına, Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlılık, ülkemizi hep birlikte geleceğe taşımaya dönük kararlılık, bunun için yeterli olacaktır.

Böylesi bir uzlaşma vasatının oluşturulmaya çalışıldığı bir ortamda CHP’nin ve cumhur ittifakı karşıtı küçük partilerin toplumu isyana, ayaklanmaya, sokağa çağıran tutumları söz ve eylemleri tekraren ifade etmek gerekir ki demokratik düzene aleni saldırıdır. Toplumda da karşılık bulmayan bu tavır, siyasetin sağlıklı bir zeminde gelişmesine, olgunlaşmasına ve kurumlaşmasına sekte vurmaktadır.

SİYASİ İKBALİNİ ŞİDDETE BAĞLAYANLARI UYARIYORUM
Başta CHP olmak üzere cepheleşmeden medet uman siyasi partileri, televizyon sahiplerini, yorumcuları, siyasi ikbalini sokakların şiddetine bağlamış olan düşkünleri uyarıyorum! Demokrasi dışı arayışlara girişenler bedelini ödemeye de hazır olmalıdır!

Milli birliğin güçlendirilmesine ve terörsüz Türkiye’nin inşa edilmesine provokasyonlarla mani olma arzusunda olanlar kaybedecektir. Kim olursa olsun emperyalizme uşaklık edenler bu topraklarda yeşeremeyecektir.

Terör, sabotaj, provokasyon, isyan ve benzeri düşünce sahipleri emellerine ulaşamayacak, Türkiye’nin huzur iklimini bozmak isteyenler asla başaramayacaktır. Türkiye’nin yükselişine kimse mani olamayacak, Türk ve Türkiye yüzyılı adım adım inşa edilecektir. Bunun için Türkiye’nin önemli bir şansı olarak gördüğümüz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ve Cumhur İttifakına inançla sahip çıkıyoruz.

Erol Güngör’ün “Türk halkının kararlarına güvenmek gerekir; çünkü Türk halkı tarihte hiçbir zaman yanlış bir karar vermemiştir.” ifadesinden ilhamla; Türk milletinin ferasetine güveniyor, basiret ve karakterinin yüksek, iradesinin sağlam, verdiği kararların da doğru olduğuna inanıyoruz."