İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞAYACAK

Kadına dair konuşabileceğimiz onca güzel şey varken bu haftaki yazımı da; geçtiğimiz hafta bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile imzamızın çekildiği İstanbul sözleşmesine ayırmak durumunda kaldım. Zira Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin ardından İstanbul sözleşmesi ülke gündemine oturdu ve öyle görünüyor ki daha uzun süre de bu kararı tartışacağız.

İstanbul Sözleşmesi’nin tam olarak neler içerdiği ve hakkında doğru bilinen yanlışlarını bir sonraki yazı konum olarak belirledim. (Tabi bu arada ülke gündeminde artık aşina(!) olduğumuz son dakika gelişmeleri yaşanmaz ise) Bu hafta fesih kararının hukuki sürecini kendi gözümden değerlendirmek istiyorum.

Kararnamenin ardından farklı kesimlerin, bu kararı Yargıya taşıdığını gördük. Davacılar arasında Barolar, Kadın Dernekleri gibi Sivil Toplum Kuruluşları  ve hatta şahıslar da var. Şimdi açılan bu davaların sürecini takip edeceğiz. Ve son kararı Türk yargısı verecek.

Danıştay’da açılan davaların hemen hepsinin ortak savları “Yetkide ve usulde paralellik ilkesi” ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin “fonksiyon gaspı” nedeniyle yok hükmünde olduğuydu.

Ayrıca fesih kararına dayanak olan 9.no.lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 3. Maddesinin Anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptali için konunun Anayasa Mahkemesine’de taşınması talep ediliyor.

Peki tüm bunlar ne anlama geliyor?

Uluslararası anlaşmalardan vazgeçmenin bir kuralı var. O da kamu hukukunun 'yetkide ve usülde paralellik' ilkesi. Kısaca bunu “Bir işlemi yapmaya yetkili olan organın o işlemi geri almaya da yetkili olası” olarak özetleyebiliriz. Bir işlemi yaparken hangi usül kuralına uyuyorsanız, aynı usül kuralına uyarak onu geri alabilirsiniz.

Anayasamızın 90 maddesine göre uluslararası andlaşmaların TBMM tarafından onaylanması ve bir kanun ile uygun bulunması gerekiyor. İstanbul sözleşmesi de o dönem Ak Parti vekillerinin tamamının kabul oyu da dahil olmak üzere 246 vekilin kabul oyu ile  6251 sayılı kanun ile onaylanmıştır.

Ancak bildiğiniz üzere 2017 yılında gerçekleşen anayasa değişikliği referandumu sonrasında Türkiye Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi yönetim biçimine geçmiş, bu sayede Cumhurbaşkanlığı kararnameleri de hayatımıza girmişti.

Fesih kararının dayanağı olan 9 no.lu kararname de uluslararası andlaşmarın   Cumhurbaşkanı kararı ile onaylanacağı ve bir milletlerarası andlaşmanın onaylanması veya bunlara katılmanın bazı istisnalar dışında   Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bir kanun ile uygun bulunmasına bağlı olduğu düzenleniyor. Fakat yine aynı kararnameye göre antlaşmaların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme Cumhurbaşkanlığına bağlı!

 Yani bu kararname sayesinde Meclis tarafından onaylanan sözleşme Cumhurbaşkanı tarafından tek başına bir karar ile sonlandırılabiliyor.

Cumhurbaşkanının Meclisin yetki alanına giren bir husus da karar vermiş olması yani Cumhurbaşkanının idari kararı  ile yasama yetkisi  olan Meclisin onayladığı bir sözleşmeden çıkılması nedeni ile “yetki gaspı” olduğu, ayrıca Anayasanın yukarıda belirttiğim 90. Maddesinin açık hükmü karşısında 9 no.lu kararnamenin anayasaya aykırılık teşkil ettiği de belirtiliyor.

Üstelik bu işin nereye varabileceğini TBMM Başkanı Şentop’un; Cumhurbaşkanı’nın kararı ile Montrö Sözleşmesi’nden çekilmenin de mümkün olabileceğine dair sözü güzel özetliyor aslında!

Çoğu hukukçunun ortak fikri gibi bir hukukçu olarak şahsi fikrim de TBMM kararı ile uygun bulunarak onaylanan bir antlaşmanın usulde paralellik ilkesi gereği ancak yine bir Meclis kararı ile sonlandırılabileceğidir. Ve aksine bir durum yok hükmünde sayılmalıdır.  

Her gün kadın cinayeti haberi aldığımız, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin ve istismarın bir türlü önlenemediği ülkemizde İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının çok ağır sonuçları olabilir. Diliyoruz ki yanlış hesap Bağdat’tan döner misali bu yanlıştan da dönülür. Ama bilinmelidir ki  İstanbul Sözleşmesi olsun ya da olmasın kadınların şiddete karşı mücadelesi, hak arama ve eşitlik savaşı aynı gücü ile devam edecektir.

Şiddetin olmadığı güzel günlerde buluşmak dileği ile..

 Av.Ülkü Doğan