Devlet “güvenlik” ile kurulur. “Güven” ile varlığını sürdürür. Siyaset kurumu sistemin tam ortasında yer alarak, vatandaşlar arası güvenin tesisinden sorumludur. Güven düzeyi yükseldikçe değerleri benimseme de artacaktır. Bu güven düzeyi açısından baskıcı otorite, istenmeyen bir durumdur. Baskıyla sağlanmak istenen güvenin, ömrü de kısa olur.
Güven, öncelikle kurumlara güvendir. En iyi otorite bile olsa; sadece kendi iktidarıyla sınırlıdır. Burada birbirini olumlu besleyen demokratik süreçlerden, birbirini döngüsel olarak besleyen değerler ve kurumlardan söz etmek mümkündür.
Şurası da bir gerçektir ki devlet, vatandaşların kendisine güç atfettiği bir yapıdır. Bu gücün finansmanı vatandaşların ödediği vergilerdir. Devletin burada kendi halkına karşı sorumluluğunu yerine getirmesi beklenir.
Aksi takdirde gün olur kendi halkına darbe yapan askerler de olur… Komünizmle mücadelenin finansmanı için bir yerlerden getirilen uyuşturucuyu, mahallenin zencilerine satan da bulunur. Buralardan elde edilen gelir, bir başka ülkeye “baharlar” getirmek amacıyla dahi kullanılır. Bu kadar ulvi ve masum (?) nedenlere de kimsenin diyeceği olamaz.
Böylesi bir skandal güvenlik konusunu Garry Webb yazı dizisi haline getirir. Gazeteci Gary Webb’in "Dark Alliance" yazı dizisinden sonra 1998'de yayınladığı kitap bu tür iddialarla doludur. CIA’nın da yoğun eleştirilerine maruz kalan Webb, 10 Aralık 2004'te intihar (?) sebebiyle ölümüne kadar bu iddialarını sürdürmekten, bir takım belgeleri ifşa etmekten vazgeçmez. Yazı dizisinde yer alan isimler, CIA’nın “komünizmle mücadele” diyerek gerçekleştirdiği kirli ilişkileri ortaya koymaktadır. Bunun kabul edilebilir yanı yoktur; ancak yapılmıştır. ABD hükümetinin kendi organizasyonu olunca böylesi narkotik bir sorun, geleneksel “kötü” olmaktan çıkmıştır.
Güven olmadan olmaz…
Güven, hem bireyler için hem de kurumlar için temiz hava gibidir. Ortam kirlendikçe nefes almak, bir şeyler yapmak nasıl zorlaşıyorsa güvenin düştüğü bir ortamda doğal olarak “ot bitmeyecek”, “yaprak dahi kımıldamayacaktır.” Kişilerin birbirine güvenmediği, kurumların, üreticilerin ve tüketicilerin hatta kimsenin birbirine itimadının olmadığı bir ortamdan daha kötüsü düşünülemez.
Tabiidir ki devlete olan güveni ve ekonomideki bütün karar mekanizmalarını da bu süreçlerden ayrı tutmak mümkün değildir. Kurumlara güven ve politik etkinlik sosyal güvene sahip bireylerin özelliklerindendir. Bu durumda sonuç itibariyle, daha iyi işleyen ve daha duyarlı bir siyasi sistemin toplumdaki kişiler arası güvene katkı sağlaması beklenmektedir.
Hele ki siyasi kurumların profili yükseldikçe ve bu kurumlar da vatandaşların saygı ve güvenini kazandıkça, vatandaşlar arasında yayılmaları ve kabul görmeleri daha fazla olacaktır. Bununla beraber, güven konusunda, kişilerarası güven yüksekse hem demokrasi hem refah gelişir.
Son haftalara damgasını vuran bir mafya örgütünün YouTube üzerinden yaptığı yayınlar da başta ülke imajı üzerine olumsuz etkilemektedir. İçeride de çapraşık ilişkiler ağının hiç savunulur yanı olmamakla birlikte sürekli gündemde tutulmasının da anlaşılır yanı yoktur. Kötünün ve nefretin yüceltilmesi popülerleştirilmektedir. Bu bir ülke sorunudur. Ülkenin bu tür ilişkilerle anılması demek, başta ülke itibarı adına da önemli bir sıkıntıdır. İktidar ve muhalefetin böyle dış müdahaleler ve ülkeyi itibarsızlaştırmaya yönelik söylemlere karşı birlikte hareket etmesi şarttır. Sadece, ne olursa olsun “iktidar gitsin de…” yaklaşımı adına bu iddialara prim vermenin maliyeti de ülkeye çıkmaktadır. Ayrıca siyasetin bu tür "yandan müdahalelerle" mücadelesi şarttır. Meclis ve hakimler bunun için vardır. Kameraların önünde her gün yapılan bu tür tartışmaların ülkeye faydasından çok zararı bulunmaktadır.
Bu tarz yayınlarla mücadele etmesi gereken ve reddetmesi gereken öncelikle siyasi iktidardır. İtibar yönetimi sadece birey ve firmaların değil devlet için de önemli ve vazgeçilmez bir konudur. Uluslararası arenada “Mafyöz Devlet, Narko-Devlet, Terörist Devlet” imajının siyasete hiçbir faydası olmayacaktır. Olsa olsa ülke imajı ile birlikte riskleri de arttıracağından ülkenin maliyetleri, faizi ve satın alma gücü üzerinde olumsuz etkisi olması beklenir.
Ekonomik gidişat beklentileri ve umutları arttırmaktadır. 2021 ilk çeyrek büyüme rakamları umut vericidir. Her yerde hükümetler beklentileri olumluya çevirmeyi isterler. Dolayısıyla bunu iktidarlarının devamı için de gerekli görürler. Ülke siyasetinde, "olumsuzluğu" ve kara propogandayı salt bir muhalefet politikası haline getirerek mevcut iddiaları sürekli tekrar etmenin, ülkeye bir faydası bulunmamaktadır.