MERSİN (İHA) – Mersin Ticaret Borsası Başkanı (MTB) Abdullah Özdemir, 10 yıl önceki narenciye sezonu ile karşılaştırıldığında, Türkiye’nin narenciye ihracatının miktar olarak yüzde 59 arttığını, ancak ihracat gelirinin yüzde 7 gerilediğini belirterek, “Narenciyeyi sınırlı sayıda pazara düşük fiyatla ihraç ediyoruz. Ayrıca, 11 milyar doları aşan pazarda ülke olarak yokuz. Yeni bir üretim planlaması ve destekleme politikasına ihtiyacımız var” dedi.
MTB Başkanı Özdemir, yazılı bir açıklama yaparak, narenciye ihracatındaki gelişmeleri değerlendirdi. Akdeniz İhracatçı Birlikleri (AKİB) tarafından yayınlanan değerlendirme raporuna göre 20 Ağustos 2018-30 Haziran 2019 dönemini kapsayan narenciye sezonunda ihracatın bir önceki sezona kıyasla miktar olarak yüzde 9 azalarak 1 milyon 743 bin tona gerilediğine işaret eden Özdemir, değer olarak incelendiğinde ise bu düşüşün daha fazla olduğunu kaydetti. Narenciye ihracatından elde edilen gelirin de bir önceki sezona göre yüzde 23 azalarak 735 milyon dolar olarak gerçekleştiğine dikkat çeken Özdemir, bu dönemde ihracatın yüzde 70’lik bölümünü Rusya, Irak, Ukrayna ve Suudi Arabistan pazarlarının oluşturduğunu ifade etti.
“Narenciyeyi sınırlı sayıda pazara düşük fiyatla ihraç ediyoruz”
Bu veriler temel alındığında iki önemli hususun ön plana çıktığını belirten Özdemir, bunları şöyle açıkladı: “Birincisi; 10 yıl önceki narenciye sezonu ile karşılaştırıldığında, narenciye ihracatımız miktar olarak yüzde 59 arttı. Ancak ihracat gelirimiz aynı zaman zarfında yüzde 7 geriledi. 10 sezon öncesine göre şu anda ton başına satış fiyatı olarak portakalı yüzde 53, mandalinayı yüzde 46, limonu yüzde 35 ve greyfurtu yüzde 25 daha ucuza ihraç ediyoruz. İkincisi; yine 10 yıl önce narenciye ihraç pazarımızın yüzde 70’i Rusya, Irak, Ukrayna ve Suudi Arabistan’dan oluşuyordu, bugün de aynı ülkelerden oluşuyor.”
Bu tespitler ışığında Türkiye’nin narenciye ihracatında gelinen noktayı değerlendiren Özdemir, “Öncelikle, rakip ülkelerle rekabet edebilmek ve pazar payımızı koruyabilmek için narenciyeyi her yıl daha da ucuza ihraç ediyoruz. En önemli ihraç ürünümüz olan mandalinadan geçen sezon ton başına 400 dolar gelir sağladık. Bu rakam Çin için bin 336 ve İspanya için bin 275 dolar. Portakalı, Mısır 860, İspanya 848 dolara ihraç ederken, ülkemiz yurt dışına sadece 335 dolara gönderiyor. Limondan ton başına 473 dolar kazanıyoruz. Oysa İspanya bin 390, Arjantin ve Meksika 752 dolar gelir elde ediyorlar. Diğer yandan, narenciyede büyük ithalatçı ülkeler ile Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkeler büyük farklılık gösteriyor. Sınırlı sayıda pazara bağımlıyız ve pazar çeşitliliğini ne yazık ki artıramıyoruz” ifadelerini kullandı.
“11 milyar doları aşan pazardan pay alamıyoruz”
“Önümüzdeki yıllarda narenciye ihracatında geçmişte olduğu gibi iyi fiyatlarla rekabetçi olmak ve bunun için de bugünden bazı önlemler almak istiyorsak bu sonuçların nedenlerini iyi irdelemeliyiz” diyen Özdemir, bunların başında ise narenciye pazarlarının talep ettiği türde ve kalitede ürün yetiştirememenin geldiğini vurguladı.
Dünya genelinde narenciyeden üretilen 8 milyar dolarlık meyve suyu pazarı olduğuna dikkat çeken Özdemir, Türkiye’nin bu pazarda payı olmadığının altını çizerek, şöyle devam etti: “Çünkü narenciyede sahip olduğumuz çeşitlerin içerdiği meyve suyu oranı beklenen standartları ve istenen verimliliği karşılamıyor. Üstelik Brezilya, İspanya ve İsrail gibi ülkelerden ithalat yapmak zorunda kalıyoruz. Yine dünyada 16 milyar dolarlık sofralık narenciye ticareti var. Bunun 3 milyar dolarlık bölümü klemantin, lime, tatlı portakal, beyaz portakal gibi çeşitlerin ticaretinden oluşuyor. Amerika, Fransa, Almanya ve Hollanda ise en önemli tedarikçiler. Ancak bu çeşitler ülkemizde çok az üretildiğinden, bu pazardan da pay alamıyoruz. Özetle 8 milyar dolarlık kısmı meyve suyu, 3 milyar dolarlık kısmı ise sofralık olmak üzere toplamda 11 milyar doları aşan pazarda ülke olarak yokuz.”
“Yeni bir üretim planlaması ve destekleme politikasına ihtiyacımız var”
Türkiye’nin narenciye ihracatında istenen noktaya gelebilmesi için yeni bir üretim planlaması ve destekleme politikasına ihtiyaç olduğunu vurgulayan Özdemir, önerilerini şöyle sıraladı: “Narenciyede talep gören tür ve kalitede ürün yetiştiremiyor olmanın, rekabetçi olduğumuz çeşitleri düşük fiyatla ihraç etmenin ve pazar çeşitliliği oluşturamamanın yol açtığı bu olumsuz tabloyu düzeltmek zorundayız. Bu doğrultuda; araştırma ve geliştirme (AR-GE) çalışmalarının büyük önem taşıdığını ve bu çalışmaların da iki aşamalı olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum. İlk aşama olarak, güçlü olduğumuz ürünlerin yanında, dünya pazarlarında talep gören yeni tür ve çeşitlerin belirlenerek, istenilen kalite ve dayanıklılıkta üretiminin yaygınlaştırılmasını hedeflemeliyiz. Ülkemizde birçok narenciye bahçesi ekonomik ömrünü tamamlamış ve verimden düşmüş durumdadır. Bu kapsamda belirlenen tür ve çeşitlere yönelik yeni narenciye bahçesi oluşumunun ve mevcut bahçelerin dönüşümünün güçlü bir şekilde desteklenmesi önemli katkı sağlayacaktır. Diğer yandan, narenciye dış ticaretinde söz sahibi ülkelerin ürün arzı yılın büyük bölümünde devam etmektedir. Oysa ülkemiz için bu süre çok daha kısadır. Bu da rekabet gücümüzü olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle ikinci aşamada, hem rekabetçi olduğumuz mevcut ürünlerin hem de yeni tür ve çeşitlerin hasat süresini, ürün ve kalite kaybı olmadan, tüm sezona yayılacak şekilde genişletmenin yollarını aramalıyız. Mersin tarımı ve ekonomisi için önemli bir ürün grubu olan narenciyeden hem ülke hem de üretici olarak daha fazla gelir elde etmek için bu adımları atmalıyız. Bu adımları temel alan yeni bir narenciye üretim planlaması, bu üretimi teşvik edecek bir destekleme politikası, etkin bir yeni pazar ve markalaşma stratejisi ile tüm bu hedeflere ulaşabiliriz. Ancak bu şekilde İspanya, Güney Afrika, Brezilya, Çin, Amerika gibi piyasanın hakimi ülkelerle rekabetçi hale gelebiliriz.”