Ege Ajans okurlarına  ilk yazım ile merhaba demekten dolayı çok mutluyum. Sizlerle yazın dünyasında keyifli bir yolculuğa çıkıyoruz ve umuyorum ki bu yolculukta; ben yazılarımla, sizler eleştirileriniz ile birbirimize değer katabiliriz.

Bir avukat, siyasetçi ve iki çocuk annesi ama her şeyden çok bu toplumda yaşayan bir kadın olarak yazılarıma “Kadın “ başlığını seçmiş, ilk yazımda da Kadın kimliği ve başarılı hayat öyküleri ile genç kızlarımıza örnek olan kadınlarımızdan bahsetmeyi düşünmüştüm. Hatta yazımı dahi hazırlamıştım. Ancak dün gece kadına yönelik şiddet ile mücadeleyi hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’ndeki imzamızın çekildiğine dair haber gündeme bomba gibi düştü. İster istemez yazımın konusunu da değiştirmem icap etti.

Ak Parti içerisinde sözleşmenin lehine ve aleyhine çalışan grupların çatışmasının sonucunda anlaşılıyor ki kazanan, sözleşmeyi istemeyen grup oldu. Cumhurbaşkanı, Ak Parti hükümetleri döneminde hazırlanıp imzalanan ve TBMM tarafından OYBİRLİĞİ ile kabul edilen uluslararası sözleşmedeki imzamızın bir gece yarısı kararnamesi çekilmesine karar verdi!

Her gün kadına ve çocuğa yönelik şiddet haberi aldığımız ve alıştırılmaya çalışıldığımız ülkemde, bu kararın ne derece doğru olduğu ve bundan sonraki sürecin nasıl gelişeceğine dair yorumlarımı bir sonraki yazımda sizlerle paylaşacağım. Bu gün ise mevcut tabloyu ve Türkiye’de kadın olmanın ne demek olduğunu konuşalım biraz.

Hiç öyle süslü püslü, kadın kutsaldır, anadır güzellemelerine girmeden basitçe söyleyeyim. Kadın İnsandır.  Ama Türkiye’de bir kadın iseniz;

Mesela Hava karardıktan sonra aceleyle ve korkudan kalbiniz deli gibi atarak yürürken içinizden bildiğiniz bütün duaları okuyabilir,

Aynı işi yapıyor olmanıza rağmen erkeklerden daha az ücret ile çalıştırılmaya boyun eğer,paranızı kazanmak için iş aradığınızda bir bakan tarafından “kadınlar iş aradığı için işsizlik oranının yüksek” diyerek suçlanabilir,

Tecavüze uğrayıp hamile kalmışsanız, yine bir bakan size “doğur devlet bakar” diye ültimatom verir ve kendi vücudunuz hakkında bile söz sahibi olamayabilirsiniz.

Toplum içinde kahkaha falan atmaya kalkarsanız maazallah iffetinize zarar gelebilir, bunu  bizzat bir başka bakandan duyma şerefine nail olabilirsiniz(!)

Toplumun yarısını oluşturuyor olsanız da bürokraside, mecliste, üst düzey yöneticiliklerde görmezden gelinirsiniz üstelik.

Eğer ülkemde bir kadın iseniz; Erkek çocuğu olan babanızın sevincini görüp, kendinizde neyin eksik olduğunu merak ederek büyüyebilirsiniz. Ya da;

Erkek olduğu davulla zurnayla ilan edilen erkeklerin aksine, “KADIN” kelimesinden utanılan bir toplumda kadın kimliği ile yer bulmaya çalışırsınız.

Bunlar yetmedi mi? Devam edelim, eğer Türkiye’de kadın iseniz         

Evinizde yapılması gereken bir iş için çağırdığınız ve mahalleden komşunuz olan kişinin tecavüzüne uğrayıp öldürülebilir,

Yahut henüz 17 aylık olsanız da cinsel istismar ve şiddet mağduru olabilir,

Ya da 70 yaşındayken yol sorduğunuz torununuz yaşında birinin tecavüzüne uğrayabilirsiniz.

Yolda yürürken sapığın birinin tacizine uğramayı “ucuz atlatmış” olarak görür, patronunuzun, arkadaşınızın, öğretmeninizin tacizine uğrayıp, utancınızdan kimseye anlatamayabilirsiniz.

Üstelik bu saydıklarımı yaşamak için kadın olmanız yeterlidir. Ne eğitim durumunuz ne geliriniz ne de işiniz sizi kurtarabilir.

Şiddet mağdurları arasında okuma yazması olmayan da var, üniversite mezunları da. Köyde yaşayanı da var, rezidanslarda da.

Yumurtayı kocasının istediği gibi haşlamadığı için dövülenimiz de var, izin almadan evden çıktığı için öldürülenimiz de.

Henüz 7 yaşındayken tecavüze uğrayıp katledilenimiz de var, 50 yıllık kocasının öldürdüğü 70 yaşında olanımız da.

Nikahlı yahut imam nikahlı eşi tarafından, sevgilisi hatta öz abisi, babası tarafından öldürülenimiz de var, hiç tanımadığı sapkın takipçisi tarafından da

Kafasına ütü ile vurularak öldürülenimiz de var, intihar süsü vermek için rezidans katlarından aşağı atılanımız da.

Yuvanızda, onlarca kişinin gözü önünde sokak ortasında, adliye çıkışlarında, bindiğiniz minübüslerde evladınızın gözü önünde, her yerde öldürülebilirsiniz. (Bahsi geçen olayların hepsi gerçek dava dosyalarından alınmıştır ne yazık ki !)

Nedenler, failler, şekiller değişir ama sonuç hiç değişmez.

Kısacası Türkiye’de bir Kadın olmak  YAŞAMAYA çalışmaktır.

Tarihinde yüzlerce kadın kahramanı barındıran, kadına verdiği değeri hareketleri, inkılapları ve söylemleri ile açıkça ortaya koyan  “Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.” diyen bir liderin, Gazi Mustafa Kemal’in ülkesinde bunları konuşuyor olmak bile o kadar acı ki.

Bundan neredeyse 100 yıl önce söylenen bu sözden, bir gece yarısı, kadın ölümleri ile mücadelede en büyük yasal dayanaklardan olan İstanbul Sözleşmesi’ndeki imzanın çekilmesine gelmek gerçekten çok hazin. Nereden nereye!

Ama bu kez sessiz kalmayalım. Gücümüzü bilelim, hakkımızı savunalım ve hep birlikte daha güçlü bir şekilde haykıralım.

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR”