Değerli okuyucularım; bugünkü köşe yazımda emeklinin kanayan yarasına değinmek istiyorum.
Basının, ‘emeklilerin çektiği çileyi yeterince dile getirmemesi’ ya da ‘vatandaşın böyle anlayışı’ nedeniyle biz basın mensuplarına sitemler yağıyor.
Emeklilerin durumu Türkiye’de açlık sınırının altındadır. Kelimenin tam anlamıyla bir geçim savaşı vermektedirler. Bu konuyu işlerken emekli maaşlarının en az asgari ücret düzeyinde olması gerektiğini belirten ve meclise bu kanun teklifini veren muhalefete bu konuda teşekkür ederken “Sanki maratona koşar gibi meclise girip bu kanun teklifini reddedilmesini sağlayan iktidar milletvekillerine de sitem değil ama sanırım oy olarak bunun bedelini ödersiniz” diyeceğim.
Türkiye’de 13 milyon emekli var.
Herhangi bir siyasi parti kursalar iktidar olurlar ama maalesef örgütsüz bir toplum olduğumuz için bunlar havada kalıyor.
2 paket makarna, biraz kömür, biraz çay, biraz kek… Sonra da Vatan Millet Sakarya. Açlıkla savaşmaya devam.
Bu konuda iktidarı eleştirirken elbette muhalefete de bir pay çıkacak.
Neden derseniz?
En düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesinde olmasını savunan ve bu konuda kanun teklifi veren muhalefete diyorum ki; “Bu düşünce çok güzel. Çok güzel de; emekli milletvekillerinin maaşı 51 bine yükselirken mevcut milletvekilleri 71 bin TL alırken siz karşı çıktınız mı? Şerh koydunuz mu? E tamam iktidarı eleştiriyoruz güzel de siz bu konudan neden nasibinizi almıyorsunuz. Hani halktan emekten yanaydınız. Özellikle muhalefetin bu konuda çok duyarlı olması gerekmez miydi?”
Bakın ben size bir örnek vereyim…
Kıraathanelere gittiğiniz zaman her köşede birkaç kişi oturur. Son dönemin popüler oyunu ‘dayama(okey)’ oynanırken o 4 kişilik masada bir anda Galatasaray- Fenerbahçe maçından daha fazla seyirci birikir. Biz bunlara yancı diyoruz…
Neden birikir bilir misiniz? Çünkü; yancıya çay bedava.
Dahası da var.
Saat 14.00 – 15.00 gibi olunca kapıdan girecek gevrekçiyi bekler kıraathanedeki vatandaşlar.
Ve hep de şöyle derler; “Şu adamın gevreği çok iyi yemeye doyamıyorum” Vallahi yalan. Billahi yalan…
Yokluktan kardeşim yokluktan. Maalesef bu bir kılıf.
Kadınlarımıza gelince; üzülüyorum, kahroluyorum. Akşam saatinde Pazar dağılırken oraya gelip Pazardan kalan çürük patlak domates biber vs. her ne varsa onları toplayan o kadın kardeşlerim için o kadar üzülüyorum ki….
Eyy vekiller eyyyyyyyyy…
Kahvedeki yancıları görseydiniz pazarda patlak çürük domatesleri toplayanları görseydiniz emekliyi 5500 – 6000 bin TL’ye mahkum etmez, emekli vekile de 51 bin TL vermezdiniz.
Ben asilim 6 bin TL alıyorum beni temsil eden vekil 51 bin TL alıyor.
Nasıl bir adaletse?
Ey muhalefet; buna nasıl ‘tamam’ dediniz.
İnsanın vicdanı titremez mi?
Özellikle 6’lı masaya hitaben diyorum ki; tabi ne kadar dikkate alırlar onu da bilemem de.
İktidar olduklarında emekli vekille emekli asilin arasında bu kadar fark olmayacağını taahhüt etsinler.
İktidarı nasıl eleştirmişsem emekli vekillere 51 bin TL, milletvekillerine 71 bin TL verilirken gıdıkını çıkarmayan vekillere diyorum ki; “İnşallah ön seçim olur da halkın şamarını yersiniz”
Gerçi ön seçim olacağına inancım da yok da…
Son olarak şunu diyorum ki;
“Halka Hizmet Hak’ka Hizmettir”
“Aç Tavuk Buğday Ambarını Deler”
Açlık büyük bir bölüm için söylüyorum, insanın ahlakını da bozar. …
Buna çare bulamayacaksınız; isterseniz bırakın şu siyaseti, biz de kalemlerimizi kıralım…
Emeklinin işçinin memurun dar gelirlinin yani açlık sınırında boğuşan halkın sorununu yazmayan, yazamayan basına da yazıklar olsun.
Hoşçakalın… Sevgiyle kalın….