2023'te, ihracatta 500 Milyar $ hedefinden söz ediyoruz... 2010'lu yılların başında konuşulmaya başlandı... O vakit dünya ihracatındaki %1 olan payımız 13 yılda 2'ye katlanacaktı. Hele ilk 20 ihracatçı ülke arasına girmek demek, daha büyük bir heyecandı. Dünyanın 17. büyük ekonomisi iken; ihracatta 32. olmak, olmazdı. Bu hedef tamam da.. yol pek taşlı tozlu, ve bataklıktı:
2012, ilk mülteci dalgası,
2013, Gezi Parkı olayları,
ve 17/25 kaset skandalı,
2015, Rus uçağının düşürülmesi,
2016, 15 Temmuz kalkışması,
2018, Rahip Brunson krizi,
2020 ve 2021 Covid salgını bitti bitecek derken;
2022, Ukrayna - Rusya krizi patlak verdi...
Buna ilaveten 6 seçim de bu zaman aralığına sığdı.
Ama, dünyanın 20 büyük ekonomisi içinde iken, ihracatta gerilerde olmak, kabul edilemezdi şimdi...
Hedefimiz başta bu sıralamayı değiştirmek olmalıdır!..
Türkiye miktar endeksi bakımından, dünyanın en fazla ihracat değerine sahip ülkelerden birisidir. Ancak ihracatın kilogram bedeli 1 doların biraz üstündedir. 500 milyar dolar ihracat hedefi için, kilogram bedeli 2 dolar seviyelerinin altına düşmemelidir.
Türkiye, üretimde “sıçramanın” eşiğindedir. Burada maliye politikası ihracat ve üretimi destekleyici olarak politikalar geliştirmelidir. Teşvik ve destekler bu yönde verilmelidir. Bu sorun, uzun vadeli ve bitmeyen stratejik planlar, hedefler ve stratejiler üzerine geliştirilmelidir.
500 milyar dolarlık ihracat hedefi, konulduğu dönemden beridir, odak bellidir. Türkiye’deki sanayinin üretim kapasitesi ve kapasite artırma konusunda sınırlılıkları vardır. Mevcut fiziki üretim kapasitesi %80 seviyesindedir. Bunun da 2021 itibarıyla başardığı ihracat kapasitesi 225 milyar dolardır. Artık üretimin de sınırlarına yaklaşılmış bulunulmaktadır. İki vardiya ya da daha fazlası için bile yetişmiş personel istihdamına ihtiyaç duyulmaktadır. İnsan kaynakları kapasitenin sınırındadır.
Mevcut görünümde hızlı bir çözüm, zor görünüyor. Özellikle nitelikli eleman sorunu ortadayken... Karar alıcılar özellikle ekonomi yönetimi, "Hedeflere ulaşmak için, üretim için neler yapılabilir?" Sorununa odaklanmalıdır.
İşverenlerin özellikle yeni eleman alımında, kapasite artışlarını oluşturma konusunda çekingen olduğu gözlenmektedir. Nitelikli personel bulma zorlukları nedeniyle ilave yatırımlarda yavaş davranılmaktadır. Yeni eleman istihdamı, bir risk unsuru olarak görülmektedir.
Türkiye’de geleneksel olarak kapasite kullanım oranları yüzde 70-80 aralığındadır. Kapasite kullanımındaki bir- iki puanlık artışlar, ihracatta üretimde "katlamalı artış olarak" karşılık bulmaktadır.
Bununla beraber Türkiye, başlangıç kapısında bekleyen yarış atı gibidir: Bir an evvel fırlayıp gitme konusunda sabırsız; önündeki engellerin varlığının da farkında olarak yavaşlamaktadır. Bir başlangıç fişeğini beklemektedir.
Bu aşama sancılı bir süreçtir. Ülkenin üretim artırılması yönünde büyük bir birikmiş enerjisi olmakla birlikte büyük stratejiler ve planlar oluşturulmalıdır.
Enflasyon, kur riski, Rusya-Ukrayna savaşı, bölgesel gelişmeler, hammadde ve fiyat sorunları bütün bunlar belirsizlik unsuru olarak varlığını korumaktadır. Bunlardan en azından birkaçının ortadan kaldırılması ya da çözülmesi gerekiyor. Bu risk unsurlarını giderici destekler verilmelidir. Belirsizlik unsurları azaldığı takdirde bu hedef hayal olmayacaktır.