Bugünlerde milletvekili aday listeleri Yüksek Seçim Kuruluna verildi, kesinleşmesi bekleniyor. Partiler, ittifaklar, cumhurbaşkanı belirleme süreçleri derken siyasetin başka bir yöne doğru evrildiği de görüldü.
Demokratik bir biçimde kurulan, iddiası olup da bunu parti programına yansıtan, bunun için yurdun dört bir tarafında örgütlenen; il-ilçe-belde başkanları ve yönetimlerine kadar belirleyen partiler, birden bire bütün iddialarından vazgeçtiler. Liderler ve çekirdek kadro, partisini bir başka partiye yanaşma haline getirdi. Amaç milletvekili olarak içlerinden bazı “tercih edilmişlerin” listelere girip seçilmesine kalmış oldu.
Haliyle çatı parti de kendi alabileceği vekilliklerden vazgeçmiş oldu. Gelenlere yer açarken “fedakarlık” istendi. Bu feragat karşılıksız kalmayacaktır şüphesiz. Bir dahaki seçime kadar bekleyemeyecekler için bir takım vââdler elbette bulunur. Milletvekili aday listesini girmeyi bekleyenlere ise “bak, yerel yönetim seçimleri var önümüzde…” diye başlayan rengarenk havuçların sunulması kaçınılmazdır.
Şimdi, başka bir partinin ismi ve amblemi altında seçimlere girip, ilkeler ve görüşler bir yana, “ona sonra geliriz”, deyip; n’olursa olsun seçimi kazanmak motivasyonu, demokrasinin başka bir çıkmazını oluşturmaktadır.
Çünkü partilerin kendi görüşleri vardı. İddiası, parti programı vardı… Bir örgüt vardı. Milletvekilliğine hazırlananlar vardı. Bunlardan partinin iddiası doğrultusunda bir seçmen kitlesi ve seçmen teveccühü oluşturmak yerine, bir başka siyasi partinin değirmenine su taşınmış oldu. Üstelik bütün bu geçen yıllar, milletvekilliği seçimlerine hazırlanan binlerce kişi bir anda partilerinden 3,5,8 kişiyi vekil yapacak ve adına da “ittifak” denen bir yapıya razı olmak durumunda kaldı.
Şimdi listeler YSK’ye verildi. Siyaset de yeni bir döneme girdi. Siyasi partiler iktidar olarak hedeflerini gerçekleştirmek ister. Her parti programında da kendilerinin ayrıcalığını yansıtan bir şeyler bulunur… Ancak ittifaklar döneminde parti programları önemini kaybeder. Partiler renksiz, kişiliksiz, kimliksiz hale gelir. Artık tek bir hedefe odaklanılır: ittifakın seçimi kazanması…
Bunun adı “yeni doğrular” demektir. O güne kadar uğruna verilen mücadeleler bir yana bırakılır . Ama demokrasilerde iktidar mücadelesi, siyasi partiler ve parti programları üzerinden yapılır. Liderler onların sadece uygulayıcısı haline gelir ki şu an geldiğimiz nokta itibariyle, bütün partilerin ne parti programlarının, ne il yönetimlerinin ne de merkez yönetimlerinin; hiçbirinin önemi kalmamıştır.
Siyasi partilerin iddiası, ilkesi ve değerleri dışında sadece milletvekili olarak seçilme motivasyonu ortadadır. Seçmen bu durumda kararsızdır. Siyasiler kadar oportünist ve pragmatist olamayan seçmen ne yapsın? Partisi ortada yoktur!.. Hangi partiye oy verdiği, hangi programı desteklediği belli değildir. Hangi vaat listesi ya da hangi milletvekilini tercih ettiği de belli değil. Dolayısıyla seçmen yeni bir denklem içerisindedir. Sepete oy isteyen siyasiler için “sepetin kazanması” önemlidir.
Daha önceden, seçimler ve ittifaklar öncesi alternatif siyasi tercihleri olabilen bir seçmen için yeni dönem, çok sayıda “ama, fakat, ancak” içermektedir. Seçmen için siyaset, kendini ifade yöntemidir. Yoksa bugünkü durumda, çıkar amaçlı, örgütlü birlikteliğin kazananı seçmen değil, seçilendir… Liderlerin seçmenlerini diledikleri yere yönlendirebileceklerine dair düşüncelerinin, bu seçimde tutmayacağını hep birlikte göreceğiz.