Ekonomi, Ukrayna-Rusya gerilimi ile savrulmaya devam ediyor. Petrol fiyatları bütün zamanların rekorlarını kırmaya hazır. Dünyadaki enflasyon değerleri alabildiğine yükselmiş… Türkiye’nin, 2022 ilk ayındaki cari açık rakamları, 2021’in bütün yılın cari açık değerini aşmış durumda. Bunun bir sonraki aşaması, 2022'de yüksek bir finansman ihtiyacının doğmasıdır. Onun da en basit maliyeti, “kan kokusunu almış köpek balıkları” örneğindeki gibidir: yüksek faiz, ve yüksek CDS rakamları… Faiz %1 bile olsa yüksek risk primleri yüzünden 5 yıllık bir borcun maliyeti 1/3 olacaktır. Bunun anlaşılır ve makul bir yanı yoktur. “Yüksek bedeller ödenerek gelinen bu nokta…” diye başlayan tüm cümleler dünde kalmalıdır.
Türkiye için %55 enflasyon ortamında düşük faiz ve düşük getiri önermek, mali açıdan kabul edilebilir değildir. Ekonomi yüksek faiz getirisi ile bulamadığı fonlar için; “yüksek faiz ödeyerek” borçlanmaktadır. Türkiye’nin bu süreçte faiz konusunda yapacağı her hamle stratejik olacaktır. Bunun iki etkisi fonlama yeteneğinin artması ve “düşük kur” olarak kendini gösterecektir. Düşük kurun hemen gerçekleşmesi beklenmemelidir. Kısa vadeli bir operasyon söz konusu olamaz.
Yapılacak şey değişen koşullara uyum sağlamaktır. Otobanda giden bir aracın, yolun bakıma alınması ve kapalı olması gibi bir sebepten dolayı, girmek zorunda kaldığı “servis yolunda” o yolun şartlarına göre gitmesidir. Kimse servis yolundan, otoban performansı beklemesin. Maliye politikası araçları yeterince süreçte etkili kullanılmaktadır. Artık para politikasının da bu sürece eşlik etmesi şarttır. Faizler belirli bir süre için “stratejik bir yaklaşımla”, kurun ve risk priminin ateşini söndürmek için kullanılmalıdır. Aksi halde politika faizi ile verilmeyen puanlar, borç faizleri ile katlanarak ödenmeye devam edilecektir.
Cari açığın varlığı, ülkenin döviz ihtiyacının artarak devam etmesi anlamına gelmektedir. Halbuki 2021 “faiz indirimi” programından beklenen, bugüne kadar mevcut “savaş riski” dışında başarı ile uygulanan bir programdır. Beklentileri karşılaması söz konusu olmuştur. Özellikle “cari fazla” hedefli bir “üretim ve ihracat” politikası ümit vermiştir.
Ancak yaşanan jeopolitik ve güvenlikle ilgili olumsuzluklar, Türkiye'nin mevcut kararlarını yeniden değerlendirmesi zorunluluğunu doğurmaktadır. Sonuçta düşük faiz politikası o dönem için geçerli iken; şimdi yeniden bir pozisyonlama şarttır.
Düşük faiz, yüksek kur, yüksek ihracat, yüksek üretim, azalan işsizlik ve cari fazla planı, beklenenden çok daha olumlu bir sonuç doğurabilir. Ancak ithal edilen enflasyon ve maliyet enflasyonu özellikle hammadde girdi fiyatlarındaki doğalgaz ve petrol üzerinden gerçekleşen astronomik yükselişlerle birlikte ortaya çıkan enflasyon, evdeki hesabın çarşıya uymaması sonucunu doğurmuştur.
Bu siyasi bir hamle değil, ekonomik bir zorunluluktur. Siyaseten her şey normalken yapılan bir şey ile bütün şartlar ve kurallar değişmişken… Her şey değişmişken, kurallar değişmişken yapılan bir uygulamanın arasında fark vardır. Yeni şartlara, değişen kurallara adapte olmanın bir gereği olarak “stratejik faiz politikası” derhal hayata geçirilmelidir.