Değerli okurlarım, bugünkü köşe yazımızda gündemin üst sıralarında yer alan İzmir CHP’de seçilecek ilçe başkanları ve en önemlisi il başkanının kim olacağı hakkındaki haberler her gün gündemin üst sırasına taşınıyor. Ben öncelikle il başkanlığından bahsetmek istiyorum. İlçelerdeki başkanlık seçimi özünde il başkanının kim olacağı sorusu yatmaktadır. Bütün senaryolar bunun üzerine kurulur. Hangi ilçede kim, ne kadar il delegesine sahip olacak? Kavganın özü budur. Yoksa ilçelerde çok iyi yönetim olsun, partiyi bir yere taşısın kavgası keşke birinci planda olsa. Maalesef ilçe başkanlarını seçerken il delegasyonu gündemin ana maddesi olmaya devam ediyor.

Mevcut il başkanımız Sayın Deniz Yücel bu göreve yine taliptir. Deniz Yücel’in yanında yer alan A Takımı bilinçli olarak sosyal medyaya Sayın Kılıçdaroğlu’nun adayıdır bilgisini pompalayarak bir algı yaratıyorlar. Oysa sayın genel başkan bugüne kadar her adaya başarılar dilemiş, hiçbir adayı resen bu benim adayım diye ilan etmemiştir. Burada psikolojik bir üstünlük sağlamak amacıyla bu bilgiler sürekli olarak her mecrada dile getiriliyor. Sayın genel başkan herkese her şeye rağmen Sayın Tunç Soyer’i kendi özgür iradesiyle tek başına İzmir belediye başkanı olmasını onaylamamış mıdır? Sayın genel başkan Sayın Tunç Soyer’i İzmir’e atarken hiç kimseyi dinlemeyecek sonra da büyükşehir belediye başkanımız Sayın Tunç Soyer’in beraber çalışmak istediği adaya veto verecek. Buna kargalar güler. Sayın genel başkan partideki çatlak sesleri kesmek için her yerde mümkünse tek liste ve özellikle belediye başkanlarıyla çatışmayan, uyum içinde çalışacak il ve ilçe başkanlarını isterken Sayın Tunç Soyer’in adayı konumunda lanse edilen Devrim Barış Çelik’in adaylığına neden karşı çıksın? Ya da Sayın Deniz Yücel’in il başkanlığı görevinde kalması için neden irade belirtsin? Bunların hepsi hayal ürünüdür. İlçe başkanlıklarının seçimi kesinlikle il başkanını belirleyecektir. Burada aslolan yukarıda belirttiğim gibi ilçenin çok kaliteli olması değil il delegelerini nasıl elde ederim kavgasıdır.

Ben her yazımda bazen üstüm açık kalınca rüya gördüğümü söyler ve o rüyayı da okuyucularıma aktarırım. Rüyam çıkar mı çıkar. Hiç belli olmaz. Vallahi çıkabilir, nedense her zaman da çıkıyor. Kendimi bir üfletsem mi acaba? Gazetecilik bugün şu oldu dün bu oldudan öte, yarın ne olacak onu tahmin edebilmektir. Gazeteciliğin özünde şüphe ve vehim yatar. Biz önümüzdeki verileri sorgulayarak bir sonuca ulaşıyoruz. Yoksa birilerinin verdiği çoğu zaman da asparagas olan kulis bilgileriyle değil. Olayların perde arkasında iyice analiz etmeye çalışıyoruz. İlçe başkanları için düşünülen mevcut ağabey formüllerinin içinde bir tanesi de gençler biraz tecrübe kazansın, siz iradeyi ele alın diye il başkanı adayı olurlar mı acaba? Önce ilçe başkanı sonra da il başkanlığı prosedürü uygun mu uygun. Bunlar kimler mi? Eyyy CHP’nin çok bilenleri, senaryo üretmek yerine biraz araştırın.  Mademki ilçelere ağabey lazım o ağabeyler il başkanlığına yakışmıyor mu? Bence fazlasıyla yakışıyor. Neden olmasın diyelim ortalığı da fazla karıştırmayalım.

Bornova’da Sayın Selma Nalbantoğlu’nun adaylığı kesinleşti. Çalışmalarını ciddi bir şekilde yürütüyor. Kendisine başarılar dileriz. Yine aday adayı konumunda olan Ertürk Çapın ise hala belediye desteğini almak için mücadele ediyor. Oysa benim kesin olarak bildiğim Sayın Mustafa İduğ ‘Ben Tunç Soyer’in yanındayım’ demiştir. Bu durumda Tunç Soyer’in yanında gözüken Sayın Selma Nalbantoğlu mudur yoksa Ertürk Çapın mıdır? Polatlar diye tabir edilen vekil Mahir Polat’ın grubu ise adaylık çalışmalarını sessiz ve derinden yürütüyor. Elbette bir aday çıkaracaklar da yazılmamak kaydıyla aldığım bilgiler var. Söz verdiğim için bu yazımda belirtmiyorum. Ama bir telaş var ki özellikle sosyal medyada bazı kişiler tarafından dile getirilen CHP İstanbul eski il başkanımız Berhan Şimşek Bornova’da kimin adına kimlerle görüşüyor? Biraz meraklanın.

Bayraklı’ya gelince birkaç gündür sürüncemede olan Selçuk Ayhan’ın adaylığı kesinleşti. Sayın Selçuk Ayhan, adaylığını cumartesi günü ilçe önünde resmen açıklayacak. Sayın Selçuk Ayhan, Rıfat Nalbantoğlu ve Bayraklı belediye başkanı Serdar Sandal ile görüşmelerini tamamlamış. Bu ikilinin desteklediği bir aday konumunda olsa da kendisi örgüt desteğinin şart olduğunu belirtmiştir. Yine adaylardan Songül Gök ise adaylığını internet medyası üzerinden ilan etmiştir. Kendisini milletvekilimiz Sayın Atilla Sertel’in desteklediği herkes tarafından bilinir. Sayın Gök de “Ben örgüte dayanıyorum, örgüte inanmayanlara Manavkuyu’da gerekli cevap verilmiştir. Kişilere dayanmıyorum, ben de Tunç başkana bağlıyım. Ama benim gücüm örgüttür” diyerek çok iddialı beyanlarda bulunmaktadır. Sayın Pınar Susmuş’a gelince bu olayın mağdurudur. Önce Bayraklı belediye başkanı Sayın Serdar Sandal tarafından apar topar davet edilerek aday olması istenmiş. Bence kırmızı çizgileri yüzünden, Serdar sandal tarafından verilen destek geri çekilmiştir. Neydi Pınar Hanımın kırmızı çizgileri; 1- Ben Cemalettin Alper yapısıyla olmam. 2- Tunç beyin ekibinin onayını almadan bu işe soyunmam. En önemlisi üçüncüsü ise örgüt tarafından kabul görmezsem aday olmam. Sonra neler olduysa Sayın Sandal, Pınar hanıma verdiği desteği çekti. Peki, örgüt ne diyor? Buraya bakmak lazım. Pınar hanım ve ekibi oluşacak havayı kokluyor. Sanırım cumartesiye kadar bekleyecek. Ben örgütün adayıyım diye adaylık açıklamasını yapacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Sayın Susmuş “Beni mağdur durumuna düşürenler örgütten gerekli cevabı alacaktır” diyor. Her 3 adayımıza da başarılar dileriz.

Siyasette olurlar olmaz olmazlar olur. Selçuk Ayhan formülüne karşı 2 kadın aday birleşir mi, dirsek temasları devam ediyor mu ya da birleşme değil de biri diğerinin lehine çekilir mi diye konuyu tamamlayalım. Ben neler gördüm neler. Yalnız aslolan 3 adayın da belirttiği gibi birbirine hakaret etmeden, yerden yere vurmadan, bel altı çalışmadan saygın ve seviyeli eleştiriler yapılmalı. Herkes programıyla yarışmalı. Bayraklı şölen havasında bir seçim yaşamalı. 3 adayımız da etrafındaki arkadaşlarını bu konuda ciddi şekilde uyarmak zorundadır.

Gelin bu haberleri size önce anlamsız gelecek bir fıkrayla bitirelim. Tilki 4 ayağı sakatlanmış bir halde ormanın bir köşesinde aç susuz beklemektedir. Biraz sonra bir aslan gelir elinde bir tavşanla. Aslan tavşanı tilkiye uzatır ve ‘karnını doyur’ der ve gider. Tilki der ki ‘Allah’ım sen nelere kadirsin. Olmayacak bir şey oldu. Aslan bana avını verdi’. Bunları izleyen bizim uyanık bir siyasetçi de ertesi gün ormanda oturur. Aç susuz 2 gün bekler. Aslan bana da bir av getirir diye. Ama ne gelen var ne giden. Bu sefer elini yukarı açar göğe doğru bakar. Der ki ‘Ey Allah’ım. Tilkiye tavşanı getirdiler. Bana neden bir av vermediler’. Gökten hemen bir ses gelir. “SEN ASLANI DEĞİL TİLKİYİ KENDİNE ÖRNEK ALDIN”

HOŞÇAKALIN, SEVGİYLE KALIN…