1 Temmuz itibariyle Türkiye, kontrollü bir serbestleşme dönemine girdi. 16 aydır bütün ülkeyi saran bu cendereden çıkmak istiyoruz. Ancak ne jeo-stratejik gerilimler ne de siyasetin koridorları rahatladı. Dokunduğumuz her yerden sesler geliyor. Ancak güvenlik riski dışında en büyük tehdit ekonomiden… Özellikle hayat pahalılığı, çarşı pazar fiyatları yaz sezonu sebebiyle fark edilmese de önümüzdeki üç ay iyi değerlendirilmelidir.
Bu aralar reel kesim güven endeksinden tutun da kapasite kullanım oranlarına varan kontrollü serbestlik sonuçları, ekonomide hızlı bir yükselişin de habercisi olabilir. Özellikle Turizmle başlayan bütün sektörlere yayılan hareketlilik gözle görülür bir oranda hızlanma eğiliminde. Ekonominin bu olumlu tepkisi Türkiye gibi genç ve dinamik bir nüfusa sahip olan ülkeler için beklenmedik çıkışlar ve fırsatların habercisidir.
Başta alt yapının ya da yaygın deyimiyle “toprağa gömülen kaynakların” ekonomi için muhtemel kıymeti, gelen dönemlerde kendisini gösterecek. Un-yağ- şeker denkleminin helvaya dönüşmesi Türkiye’nin hem yatırım iklimi hem üretim ve istihdam ortamının gelişmesi ile mümkün. Devlet de bunu yönetmek adına destekleme ve teşvik programlarını üst üste açıklamaya devam ediyor.
Covid19 sürecinde dahi ihracat için konuşulan rakamlar 200 milyar dolar seviyesindedir. Bunun turizmle desteklenen yanı 50 milyar dolara yükselmesi muhtemeldir. “Bu salgın olmasaydı…” diye söze başlamadan, bu pandemi sürecinin bütün planları alt üst ettiğinden söz ederek devam edelim. Türkiye, potansiyeli ile çevresinin de etkilerini lehine çevirebilecek bir güce sahiptir. Ticaret yolu olmaktan, ticaret üssüne dönüşebilecek yatırım hamleleri ile bu süreçlerin makul ve mantıklı yürütülmesi mümkündür.
Pandemi döneminde gerek kapanma gerekse de aşılama süreçleri ile kontrol altında tutulmaya çalışılan sürecin olumlu etkilerini, toplum olarak görmeye hazırız. Aşılamada kritik eşiklerin aşılması, tedbirlerin devam etmesi aynı zamanda kontrollü kriz yönetimi Türkiye için başka fırsatların önünü açmaktadır.
Türkiye'nin, 2021 yılındaki büyüme tahminlerini son bir yılda 10 defa revize eden yayınlar ve raporlar süreklilik arz etmektedir. Büyüme beklentileri %6-8 aralığındadır. Bunun da ötesinde bu beklentilerin üstünde bir sonuçla karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır. IMF ve Dünya Bankası ile kredi derecelendirme kuruluşlarının ekonomiye yönelik tahminleri bunun ilk habercisidir.
Hizmetler sektörü ekonominin yarıdan fazlasını oluşturmaktadır (%56). Şimdilerde sanayideki hareketlenme kısa sürede hizmetler sektörünün de ivmelenmesine sebep olacaktır. Tüketici güven endeksleri de bu yönde değişmektedir. Artık bir başarı hikayesi olarak anılmak değil Türkiye’nin hak ettiği yere oturması söz konusudur. Son olarak 1 Temmuz itibariyle başlayan yeni normalleşme 2 ve 3. Çeyreklerdeki yüksek büyüme rakamlarının da habercisidir.
Tekrarda fayda var: Başka Türkiye yok. Moral bozmak, sağa – sola höykürmekle çözülecek bir mesele yok. Pandemi sürecimiz bitmedi!.. Kontrollü serbestleşmede, kontrolü kaybettiğimiz takdirde altı ay daha kapanma kaçınılmaz olacaktır. Eninde sonunda bu günler geçecek...