“Dost sanma şanlı vaktinde dost olanı, dost bil gamlı vaktinde elinden tutanı” Mevlana.

Dostluklarınızın ölçüsünü alır mısınız ara sıra? Bu ne çirkin al gönül ver gönül ilişki düşüncesi diye bakmayın! Bazen sevdiğimiz insanlara maddi manevi teslimiyetimiz, kişisel   farkındalığımızın önüne geçer zamanla.

’Beni sevmeyeni de severim ama beni anlamayanı sevmem’’ demiş Özdemir Asaf.

Zamanla karşımızdaki kişi bizi anlıyor ya da anlamaya çalışıyorsa bizim için o kişi arkadaşlık daha da ötesi dostluk mertebesini almaya hak kazanır. Ve sonraları o kişi bizi yalnız hissettirmeyen kahramanımız olur, ondan hiçbir kötülük, fesatlık, dedikodu beklenmez ve o kişiye sıkı sıkı bağlanılır. Bütün sırlar hisler anlatılır. Artık gözümüze perde iner ve kahraman dostumuza hiçbir şey konduramayız.

Zamanla iş dünyası, egolar, maddiyat, koşullar ve bunun gibi daha birçok nedenle kahraman dostumuzla anlam veremediğimiz bir duvar örülmeye başlar aramızda. Hırslarınıza yenik düşen siz olmadığınız için o duvardan haberiniz olmaz. Soru işaretleriniz olur ama dedim ya konduramazsınız!

Sonra bir gün, kafanız o görünmeyen duvara çarptığında, derin bir sessizlik ve derin bir yalnızlık duygusu olur.’’Tanrım ne aptalmışım nasıl da kandırıldım yıllarca nasılda yalnızmışım” durumları gibi…

Siz tüm iyi niyetinizle davranın onlar (dost sandıklarınız) katırcı beygiri gibi sizi döndürüp dursunlar ellerinde…Siz hiç mi yaşamadınız? Bu yüzden yeni gelen insanlara her türlü önleminizi almadınız mı?

Ya da yediğiniz kazıklardan dolayı arada bir durup ölçü almadınız!

Sanırım yaşlandıkça insanların bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az dostları kalmasının bu yüzden! Oysa ne çok arkadaşınız vardı gençken. Şimdilerde azaldı değil mi? Onca insanın gitmelerinden değil, gitmelerini istediğimizden…

Sevdiğim bir müzik gurubunun şarkı sözü vardı, anlamazdım küçükken. ’’Biz büyüdük ve kirlendi dünya’’ Keşke hiç anlamasaydım…

Eskiden olduğu gibi vıcık vıcık ilişkilerden çok, galiba ihtiyacımız olduğunda bizi anlayan, empati kurabilen iki kelimeyle uhunetimizi dağıtıp o an egolarımızdan soyunup, birlikte bir kaç saatimizi geçirdiğimiz insanlar oluyor artık dostlarımız.

Konuşmak, eğlenmenin ötesinde varlığınla, huzur ve güven veren insanlar. Hakkında her şeyi bilmek veya hakkımızda her şeyi bildirmek zorunda kalmadığımız insanlar.

Hem çocukluğunuzdan beri tanıyıp, kılların ağarmasına, yılların şahitliğine gerek duymadan, ki o tip ilişkilerde (bakınız geçmişinize) birçok kazık yeseniz bile duygusal yönünüzü inkar ettiği şahsiyetler vardır. Bu şahsiyetler; içlerinde biriktirdikleri kıskançlık, eziklik ve fesatlıkları, hiç beklemediğiniz bir anda, mimarisi oldukça kalın bir kazığa oturtmuştur sizi…

Zaman   zaman   benim bir anımı yakalayan ve bir anlık da olsa beni anlayan, gıcık olduğum hatta önyargıyla yaklaştığım kişiliklerle bile dostluk kurmuşumdur. O an bile olsa anladıkları için, yargılamadıkları için…

Ve belki de o insanlar ne geçmişte ne de geleceğe ait oldukları için.

Yalnızca “an”da kalıp, kirlenmedikleri için…

İLİŞKİ

Bazen yabancılaşırsın bana,

Bazen de öyle yakınlaşırsın ki;

Sen sanırım kendimi…

İkimiz de aynı dünyalardayız oysa,

Ama farklı döngüler kurarız buralarda…

Öyleyse,

Ne olur söyle bana da

Bu terazi şekli dünyada,

Hangimizin kefesi ağır basar,

Dengesiz ruhsallığımıza… Gamze Gürel