Yaklaşık bir sene evvel, 2020 yılı başlarında COVID-19 olarak tanımlanan bir virüs, bütün insanlığı teslim aldı. Önce Çin’den gelen haberler endişe ile karşılandı. Sonra yılbaşı tatili için ülkelerine giden Çin’li işçiler bu virüsü İtalya üzerinden bütün Avrupa’ya taşıdı. Hayat yavaşladı. Her geçen gün alınan önlemler artsa da bulaş, artarak yayılmasına devam etmektedir. Görülüyor ki “Coronavirüs” insanlığın tam bir baş belası olma yolunda ilerliyor.
Ne normal çalışma hayatı, ne pazaryerleri, ne sokaklar, ibadethaneler... Ne de kalabalıklar buna direnebiliyor. İlk olarak Vatikan’da Papa'nın geleneksel “Pazar Duasını” internetten yapması, olayın vahametini ortaya koydu. İran’ın önce şayia olarak önemsemediği durumun arkasından yaşananlarla; "Halkın 1/3’ü virüsü kaptı" diye yardım talep etmesi, tam bir çaresizlik olarak ortaya çıktı. Son olarak 2020 yılında Kâbe ziyarete kapatıldı. 2020’de kimse Hac görevini yerine getiremedi.
Bir yanda kapanan işletmeler, duran çalışma hayatı ve işbaşı yapamayan çalışanlar… öte yanda devam eden yaşamlar… Devam eden ekonomik yükümlülükler, devam eden hayatta kalma mücadelesi, ekonomileri zorlar oldu. Kapanan işyerleri, hizmet veremeyen eğitim kurumları, sokağa çıkma ve seyahat yasakları hayatı tamamen baskıladı. Bütün hedef salgının yayılmasına mani olmak haline geldi.
Süreç belirsizdir. Aşı konusunda çok olumlu olmasa da iyimser haberler gelmeye devam etmektedir. Devletler birbiri peşi sıra önlem paketleri açıkladı. Her bir paket bir başka ülke için referans oldu. Paketlere yenileri eklendi ama pandemi ve corona virüs bitmedi.
Üzerinden bir yıl geçti. Şimdilerde yeni moral kaynakları devrede. Son olarak Yeni Zelanda devlet başkanı Jacinda Ardern bir açıklama yaptı: Kendisi, bakanlar, müdürler ve kamu personelinin, maaşlarının %20’sini pandemi süresince almayacaklarını açıkladı. Her gün beraber çalıştığı insanlar yokluk içinde var olma mücadelesi verirken kendisinin ve ekibinin maaşlarını alıp kenara çekilemeyeceğini belirtti. “Evet!... ön saflarda mücadele eden sağlık personeli, güvenlik ekipleri ve hasta bakıcılara bunu teklif edemeyiz, beklemiyoruz da…” diyerek bu katılımcı ve dayanışmacı kesimi sınırladı.
Elbette, bu %20 aylıklarından yapılan kesintiler bu mücadele için çok şey ifade etmeyebilir. Ama bunun dayanışmacı yanı, toplumun birbirinin zorluklarını anlama yanı ihmal edilmemelidir.
Türkiye’de kamu personeli belirli bir süreliğine maaşlarından fedakarlıkta bulunsa bunun anlamı ne olur? Merkezi yönetimde çalışan sayısı 5 milyon kişi. Bunların 6 aylık maaşlarından %20 fedakarlıkta bulunması yaklaşık 40 milyar ₺ karşılık gelir ki bunun yapılmasının tam vaktidir. Sonuçta devlette çalışanların maaşları vergilerle ödenmektedir. Makul bir devlet borçlanarak memurunun maaşın ödemez! Personel maaşı vergilerle ödenir. Ancak şu bir gerçek ki devletin vergi gelirleri yakında maaşları ödemeye yetmeyecektir.
Sıkıntılı zamanda her yeni gün caddemizde sokağımızda, çarşı pazarda kapanan işletmeler ve işsizlik pandemiden daha derin yaralar açmaktadır. Acıları paylaşmak adına, devletin bir plan dahilinde ve yüksek ücret alan gruplardan başlayarak; bu “dayanışmayı başlatması” hayati önem taşımaktadır.