Önce haberi geldi yangının... Sıcaklardandır dedik: otlar kurumuş, rüzgar da var… Zaten dünyanın her yerinde yangın var. Avustralya’yı geçen sene hayretle izledik. Sibirya yangınları bile sönmüyor. Şimdi ABD’den İtalya’ya, Sibirya’dan Sicilya’ya, Balkanlarda  her yerde yangın…  Yangın var ama Türkiye yangınlarda, özellikle yaz yangınları konusunda tedbirlidir. Her sene “içimiz yandı”  diye diye haberlerini izleriz ama yine de böylesi ilk defa oluyor. Aynı anda pek çok yerde, pek çok noktada  yangın var. Söndü derken bir daha başlıyor. Bu da normal değil.

Lise ve üniversite yıllarında Kavaklıdere’de her yaz, okullar açılana kadar yangıncı kadrosundan daimi “geçici işçi”  olarak çalıştık. Çok yangına gittik, söndürme soğutma çalışmalarına katıldık.  Ama ben böylesine hiç şahit olmadım… Bu başka: Yangınlar bir felaket gibi devam ediyor.

 “Besleme örgütlü kötücüller için de bir fırsat” doğmasın!  Güneşin doğuşunun dahi sebebi hikmeti kendileri olarak görenlerin bunu sahiplenmesini çok gördük. Şimdi tam zamanı… Bir taşla iki kuş vursunlar da:

  1. Kendi yandaş avanesine: Güçlüyüz: Yıkılmadık ayaktayız!
  2. İktidara ve devlete: İntikamımızı  alıyoruz…

Türkiye yangına oldukça elverişlidir.  Gerek Bakanlık, gerekse Orman Genel Müdürlüğü bu konuda rutin tedbirleri ile süreci yönetebilirler  ama bugün  yönetilmiyor. Yangın sıradan bir lokal olay olmanın ötesinde  “sabotaj” ihtimalleri ile güçlenerek bir afete dönüşmektedir. Bunda kasıt var, kusur var…

Saha bilgileri ve istihbarat bu olayların  önemli bir kısmını yakalar ve oradan çorap söküğü gibi devam edebilirdi. Bu kadar da olmazdı.

Ekonomide “Artık tamam.” Toparlanma başlıyor diyecekken… Tam da ihracatta 12 aylık dönemde 201 milyar dolar ile Türkiye Cumhuriyeti rekoru kırdığımız şu günlerde Akdeniz ve Ege örtü altı ve tarla üretim merkezlerinde başlayan yangın felaketi, önümüzdeki dönemin artan fiyatları üzerinde etkili olacaktır. Turizmden beklenen gelir de yeterli gelmeyecektir.

Yangınların rastlantısı olmaz. Hele aynı yerde üst üste hiç olmaz.  PKK terörünün, yangın terörünü de fırsata çevirmeye çalıştığını  göz ardı etmeyelim. Bu konuda pek çok raporda  Yunanistan’daki kamplarda hem ideolojik olarak, hem de patlayıcı gibi teknik konularda eğitim gören teröristlerin, Türkiye’de özellikle turistik bölgelerde orman yangınları çıkarttığına dikkat çekilmiştir. Özellikle 1990’ların ortasında, turistik bölgelerde  çıkartılan yangınlar bu özellikleri ile  hep hatırdadır.

Sadece 1995’in ilk yarısında 950 hektar ormanlık alan PKK tarafından yakılmıştır. Derhal ilgili şehirlerde birer kriz masaları oluşturulup ilk olarak  orman giriş-çıkışları sınırlandırılmıştır. PKK’nin 1997’de bir gecede Antalya’da 650 hektar ormanlık alanı ve 200 hektar bahçeyi yaktığı bu raporlarda yer almaktadır. Manavgat o gün için de hedef alınmıştır.  Belek’te de sabotaj girişimleri olmuştur.

Şimdilerde aynı anda ve bu kadar noktada ve Türkiye’nin Güney bölgesini çepeçevre içine alan bir dizi yangınlar ki şaşkınlık ve endişe arasında “kasıt” hele ki “Örgütlü Kötülük” ün yeniden içindeki yok etme dürtüsü ile harekete geçtiğini göstermektedir. "Çevre Terörizmi ve PKK'nın Orman Sabotajları" isimli SETA Raporu, bu konuda hazırlanan en ayrıntılı çalışmalardan biridir.

Türkiye’de iktidarın, cari açığın finansmanında “turizmi önemli bir girdi” olarak  değerlendirmesi, iktidarı ekonomi üzerinden bloke etmek isteyenlerin hedefi haline getirmiştir.  Sıklıkla  turistlerin tatil için Türkiye’yi tercih etmemeleri çağrısında bulunan örgüt bu sabotaj yangınları ile tehdidini arttırarak sürdürmektedir.

Mutfak ve tencereyi en çok etkileyen sebze meyve merkezi de olan Ege ve Akdeniz’i vuran bu yangınlardan “kaos beklentisi”  devam etmektedir. Sırada hayat pahalılığında hissedilir artışlar yaşatmak vardır. Halkı galeyana getirecek adımlar Covid19 kapanması ile başladı. Sonrasında bu bio-politik kontrollerin yeni aracı mutfakta yangın başlatacaktır. Hayat pahalılığında sera ve tarlalarda üretimin düşmesi çok önemli bir gerekçe olacaktır.