Türkiye, özellikle son yüz yıl içinde göç hareketlerinin geniş ölçüde yaşandığı bir ülkedir. Balkan Savaşı sonunda hızlanan göç, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yoğunluk kazanmıştır.

1923 Lozan Antlaşması uyarınca Türkiyeli Rumlarla, Yunanistanlı Türklerin değiş tokuşuna bağlı gerçekleşen göçler, binlerce insanın yaşamlarını etkilemiş, koparıldıkları topraklara hasrete dönüşmüştür. Bir insanın doğup büyüdüğü topraklardan başka bir yere göç etmek zorunda kalması hayatının büyük bir bölümünde yara olup kendini hatırlatır. Çünkü gitmek, gitmek  zorunda kalmak kolay kabullenen bir şey değildir.

      Göç mevsiminin çocuklarıydı Yorgo Seferis ve Necati Cumalı. Göçün izlerini taşımışlar ve duygularını şiirlerine motif motif işlemişlerdir.

Yorgo Seferis, 1900 senesinde İzmir’in Urla ilçesinde dünyaya gelir. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla beraber Atina’ya göç etmek zorunda kalır. Doğduğu topraklara özlemi, şiirler yazmaya yönlendirir. Yıllar sonra bir röportajın da şiirlerine ilham olan yerin çocukluğunun geçtiği İzmir ve çevresi olduğunu söyler. Savaş sonrası duygularını şöyle anlatır; “Bildiğimiz rüzgar dağların tanıdık üslubu ve otlardan yayılan tanıdık koku, sonra yavaş yavaş derinlerden hafızana doğru çıkan tanıdık hatıralar. Şimdiyse sana o kadar yabancı düşer bu şehir.”

Necati Cumalı 1921 yılın da Yunanistan’ın Florina kasabasında doğar. Kurtuluş savaşından sonra ailesiyle birlikte İzmir ‘e göçer ve Urla’ya yerleşir. Göçün ailesi üzerinde bıraktığı hasarlar yaşamını etkiler. Şiirlerin de özlem, sevinç, umut hep vardır.                       

GÖÇ

Tüm karların eridiği günlerdi

Taşan çaylar gördük yol üstü

Testere sesleri duyduk dağa varınca

Koru da hızarcıları gördük

Bazen bir söz çalınır dillerinden

Şimdi uzak dağlarda o koruda

Bir dönem dallarında dolanırdı ya

Öyle bir rüzgar geçer yüreklerinden

Takalar vardı geride

Çayın ağzında demirli

Sulara kapılmış inen

Kol kol tomurcuklar gördük

Böyledir göç dendi mi

Ayırır gövdeyi kökten

Dal kırar yaprak soldurur

Döker çadırını yörük

Birahaneler kiliseler ışıklı geçitleri

Köylerine hiç mi hiç benzemez

Batının kömür kokan gotik kentleri

Kapılmış kalabalığına sürüklenirler…

                                    Necati Cumalı